Barışın yılmayan savaşçısı: Ali Sirmen - Enis Coşkun

Barış savaşımında yoldaşım ve 64 yıllık arkadaşımdı. 1960'ta İstanbul Hukuk Fakültesi amfilerinde başladı dostluğumuz. O kara 80'li yılllarda tutukluluk sonrasında Türkiye'de de zaman zaman politik göçmen olduğum Fransa'ya gelişlerinde de hep birlikteydik. Özeli bir kenara bırakacağım. Herkesin bir anısı vardır. Zaten çok geniş bir çevresi ve seveni vardı.

Onun "12'den 12"ye adlı kitabı bana göre yaşamını da simgeler.

Birinci "12", 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası sonrasıdır. Demokrat kalemiyle verdiği savaşım dikkat çekiyordu. Muhtıradan sonra General Madanoğlu, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, Av. Orhan Pekey ve daha bir dizi üstelik çoğu emekli subayla birlikte tutuklanır. Askeri darbe örgütlenmesi ile suçlanmaktadırlar. O davada kendisinin avukatıydım. Sonunda davadan mahkûmiyet çıkmadı ama onlar tutuklanıp gasp edilen özgürlükleriyle kaldılar.

İkinci "12" ise 12 Eylül 1980 darbesidir. Bu kez darbecilikten değil, savaşa karşı barışı savunmak suçundan tutuklandı. O davada avukatı değil, suç ortağıydım(!).

1976 sonrasında uluslararası durumun ülkemizi de tehdit eden tehlikeli gelişmeleri karşısında İstanbul Barosu yönetiminin görevlendirmesi ile Türkiye Barış Komitesi'nin kuruluşu için hazırlık çalışmalarını yürütüyordum. İlk temasım, daha öncesinde avukatlık ve yazarlık yaptığım Cumhuriyet gazetesinin dış politika yazarı kadim dostum Ali Sirmen ile oldu. Bu görüşme sonunda ülkemizde de bir barış hareketinin örgütlenmesi konusunda görüş birliğinde olduğumuzu ve beni destekleyeceğini gördüm. Aslında bundan emindim. Savaşa karşı barıştan yana tutumunu yazılarında kararlıkla yansıtmaktan hiç çekinmezdi. Bu çizgisini komitenin kuruluşunda ve sonrasında da sürdürdü.

3 Nisan 1977'de İstanbul Barosu'nun örgütlü barış hareketi için düzenlediği konferansa aralarında Aziz Nesin, Can Yücel, Sadun Aren, Mahmut Dikerdem gibi isimlerin de bulunduğu ve yüzü aşkın ilerici, barışçı seçkin aydınların ve ilericilerin yanı sıra Ali de vardı. Seçilen kurucular arasında yer aldı. Geçici yönetim kurulunda yer aldı. Daha sonra 1980 yılında yaptığımız genel kurulumuzda genel yönetim kuruluna seçildi. Komitemizin birçok çalışmasında etkin katılımı oldu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında Barış Komitesi sanığı olarak yargılandı. Askeri savcı Barış Komitesi'ni Komünist bir örgüt olarak suçluyordu. Mahkeme de bu yönde karar verdi. Sonuçta beraat etti ama bu arada Ali, 36 ay tutuklu kalmıştı.

Buluşmak üzere

Dava o kadar soyuttu ki Kafka'ya yeni bir roman daha yazdırabilirdi. Barışı savunmak, Moskova'nın dışişleri bakanlığının ve hatta Çar II. Petro'nun politikalarını desteklemek diye suçlanmaktaydı. Tam da burada ibretlik bir anımı paylaşmak isterim. Addis Ababa'da 14-17 Eylül 1978 tarihlerinde düzenlenen Asya-Afrika Halkları ile Dayanışma Konferansı'na katıldık. Katılmamız Dışişleri Bakanlığı'nın başkanımız Dikerdem'e teklifte bulunması ve komitemizin kararı sonucunda gerçekleşmişti. Tüm masraflarımız ve uçak biletlerimiz bakanlıkça karşılandı. Öykünün ibretlik yanı ise şu çelişkide ortaya çıkıyordu; Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın istemi ve desteğiyle o toplantıya gittik, sonrasında ise "Moskova Dışişlerinin destekçisi" olarak suçlandık.