'Asgari' sömürü - Aydın Öncel

Aralık ayının son günlerinde yaşanan "asgari ücret" tartışmalarında gelenek bu yıl da bozulmadı! Geçmiş yıllardan farklı olarak bu defa işçiler tarihte ilk kez masada yer almadı! alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan, işçi temsilcisi sendikaların konuyla ilgili görüşlerinin alındığını, dolayısıyla bunun çok önemli bir eksiklik olmadığını vurgulamış, işçilerin ve çalışanların enflasyona ezdirilmeyeceğini, aynı zamanda işverenlerin "gelişimini" ve "girişimlerini" engellemeyecek ortak bir noktada anlaşma sağlayacaklarına olan inancının altını çizmişti... Fakat öyle olmadı! İşçi yine hem enflasyona hem de net 28 bin 75 TL gelirle açlık sınırının altında yaşamaya terk edildi!

EMEK-SERMAYE ATIŞMASI

Öncelikle, işçiye yapılacak kabul edilebilir bir ücret artışını, işverenin gelişimi ve girişimi karşısında engel olarak görmenin, emeğe ve emekçiye karşı yapılabilecek en büyük haksızlık olacağını söylemek gerekir. Her türlü değeri üretenin emek ve yine emek gücünün sağladığı "artık değer" gerçeğinden hareketle; konunun, emek gücünün maliyetinden kaynaklı olduğu, düşünülen engellerin aksine, emek-sermaye çatışması kapsamında değerlendirilmesi çok daha uygun bir yaklaşım olacaktır!

Kapitalizm yalnızca ekonomiyi değil; sanatı, edebiyatı, siyaseti, kültürü, eğitimi, sporu vd. birçok alanı etkileyen ve her zaman burjuvazinin lehine işleyen bir sistem olmuştur. Oysa sermayeyi üreten de emek gücünün kendisidir. Sermaye, emek gücünün harekete geçirilmesiyle ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Buna karşın ücretli emekle sermayenin çıkarları hiçbir zaman örtüşmez. ünkü sermaye kârlılığı, emek gücünün üretim maliyetinin yani ücretlerin artmasıyla düşmektedir. Ücretlerin düşük tutularak kârlılığın artırılmasıyla da emek, sermayeye bağımlı hale getirilmektedir...

HAKLI SORU

Tarihte gerçekleşen burjuva devrimleri, feodal yapıdaki sınıf çelişkilerini ve savaşımlarını ortadan kaldırmaya yetmezken, emek ve sermaye arasındaki zıtlıkların artmasıyla modern işçi sınıfının var olmasının yolunu da açmıştı. Sanayinin gelişmesiyle sayıları artan işçiler, emek gücünün değerinin farkına varmış ve zaferini ilan etmişti...

Yüzyıllar sonra geldiğimiz noktada, yaşamda kalabilmek için emek gücünü satan insanların "açlık" ve "yoksulluk" sınırı altında yaşamak zorunda bırakılması bazı soruların da yanıtlanmasını zorunlu kılmaktadır. İşçiler, aileleri ve temsilcileri akla uygun bir yanıt bulamamış olmalılar ki artık masada yer alma gereği bile duymamaktadır. Bu nedenle, "alışan ve üreten bizlersek o halde neden hâlâ aç ve yoksuluz" sorusu çok yerinde, haklı bir soru olarak tekrar tekrar karşımıza çıkmaya devam etmektedir.

SİSTEM ARAYIŞI

Kapitalizmin içsel çelişkileri, her dönem olduğu gibi bu dönemde de küresel krizlere yol açarken üreten kesimin gereksinim ve sorunlarını giderememekte, talep ve sorularının karşılığını verememektedir. Aksine, sömürü dozunu her geçen gün artırmaya çalışmaktadır. Ancak çöken sistemlerinin yerine bir şeyler koyamamanın telaşı ve çaresizliği de gözlerden kaçmamaktadır.