Artan şiddet ve yasalar - MUCİZE ÖZÜNAL
İnsanın tarihsel bir varlık olması zaman içinde dönüşüp değişmesi, eylemlerine edimlerine de yansır. Toplumsal bir varlık olan insan çoğulluk içinde yaşadığından kurallar koyarak normlarla yaşaya gelmiştir. Toplulukların evrimine koşut olarak kurallarda ayrıma gidilmiştir. Giderek kamu düzeni ile ilgili normlar ötekilerden farklılaşmış bunun özel bir bölümünü ceza hukuku oluşturmuştur.
Toplumların zaman içinde değişiminin belirgin sonuçlarından biri, suç ve cezaya ilişkin sözcük, tanım, terim ve kavramların yaratılmasıdır. Bu bağlamda kanunlar da değişip gelişmekte, yeni ihtiyaçlar yeni yasaları doğurmaktadır.
Günümüzdeki bilgi birikimi ile gelişen teknoloji hızla insanlık değerlerinden koparak, kitleler üzerinde ağır tahribatlara yol açma tehlikesini getirmiştir. Öte yandan insanın değersizleşmesi, en yüce değerin para olması, banknotların birer ikona dönüşmesi, insanlaşma yolunu yürüyememiş topluluklarda makakların elindeki mitralyöze dönüşmektedir.
Ülkemizde görülen ve gittikçe artan her türlü şiddetin karşısında, yasalarımızın yetersizliği, Tavşantepe'deki katliamda bu olayların somut bir görünümüyle, kamuoyunu da ilgilendiren sosyolojik, kriminal bir olgu olarak karşımızdadır. Tek tek ortaya çıkan, toplumun en savunmasız bireylerine yönelik istismar, tecavüz ve cinayetlerin bu vakada neden ve sonuçlarıyla ortaya dökülmesi, olgu niteliğiyle ülkenin hemen her yerinde gerçekleşen bu tür eylemlerin bir temsili niteliğindedir.
İnsanlık suçu tanımı yukarıda belirttiğimiz tarihselliğin sonucu olarak 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'yle belirlenmiştir. Kısaca; "Fiili bir otorite tarafından veya onun adına işlenen, insan haklarını ağır biçimde ihlal eden yaygın ve sistematik" bir suç eylemi olarak tanımlanmaktadır. TCK Madde 77 de bu anlayışa koşuttur.
Gerek Frankfurt Autchwit duruşması gerek "Nürnberg Asli Savaş Suçluları" yargılaması, Kudüs'teki Eichman duruşmasında Alman kamuoyunun duyarsızlığı kanıt olarak yerini almıştır. Hatta bu sıradanlaşan kötülük, suçluların aleyhine olarak zaman aşımının uzatılması tartışmaları sırasında, Bonn'un Adalet Bakanı Bchher'in "Aramızdaki katilleri rahat bırakmalıyız" sözleriyle kayıtlara geçti. Bu duruşmalarda ortaya çıkan yeni bir terim ise "masa başı katilleri" idi. (H. Arendt, Sorumluluk ve Yargı, Sel Yayınları) Bunlar bir insan olarak yetki ve sorumluluklarını yerine getirmeyen, hatta Hitler'in sözlü talimatlarına, yasalarına uymayı görev ifası sayarak katliama göz yuman, hatta katillere bizzat emirler verenlerdi. Bunlardan kimilerinin yargılama sırasında öteki sanıklar gibi küstahça tavırları dikkati çekmiş ve raporlara geçmiştir. (Mulka ve Diğer Sanıkların Frankfurt Mahkemelerinde Yargılanmaları üzerine rapor ve öteki raporlar)
Geçmişteki bu olayda devlet otoritesinin fiilen kullanılması söz konusu ise de içinde bulunduğumuz çağda "Moğol Yassa"ları bile bizim çok yakınımızdadır.