Antiemperyalizm, Atatürk ve subaylık - HAMDİ YAVER AKTAN

1973 yılında Milliyet gazetesinde Ali Gevgilili'nin yönettiği açık oturumlardan birinde İdris Küçükömer, Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist bir savaş olmadığını ileri sürmüş, katılımcılardan Şevket Süreyya Aydemir, "bu görüşün bundan sonra bizim siyasi edebiyatımıza gireceğini" söylemiştir.

Küçükömer'in tezi esasen bir bakıma önceki görüşlerinin devamıydı. 1969 yılında yazdığı ve sonra "Düzenin Yabancılaşması" ismiyle kitaplaşan yazı dizisinde de Türkiye'deki sağ-sol ayrımını tersine çeviriyordu. Yalçın Küçük ise Londra'dan gönderdiği "Empresyonist Bir Tablo" başlıklı yazı ile Küçükömer'e yanıt veriyordu.

Düşünür ve aynı zamanda eylem adamı, unutulmaz Doğan Avcıoğlu, Kurtuluş Savaşı'mızın antiemperyalist bir savaş olduğunu açıklamak için Küçükömer'e karşı dört ciltlik "Milli Kurtuluş Tarihi"ni yazar. Birinci kitabın alt başlığı "Emperyalizm Karşısında Türk Aydınının Aymazlığı ve Tam Bağımsızlık"tır.

Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist savaş olmadığı görüşünün devamının "Keşke Yunan galip gelseydi" gerici düşüncesine ulaştığı bilinmektedir.

Mustafa Kemal Paşa ne diyordu daha 7 Ekim 1922'de; "Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.

Çünkü müdafa ettiği, bütün mazlum milletlerin bütün Doğu'nun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle birlikte olan Doğu milletleriyle beraber yürüyeceğinden emindir."

Başkomutan Mustafa Kemal, beraberindeki komutanlarla İzmit'te denetlemelerde bulunurken. (1923)

İKİ TAŞIYICI SÜTUN

Fransız yazar Pierre Benoit, Doğu uluslarının uyanışındaki etkiyi Kudüs'te gözlemler ve İngiliz askerleri karşısında toplanan on binlerce Arap'ın "Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!" diye haykırdıklarını anlatır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın büyük önderi ve devletimizin kurucusu önce askerdir; ulusçuluk ideolojisi ile yetişmiştir; kendisini yetiştirmiştir. Türk ulusunun gücüne inancı tartışılmaz! Ulusa inanmakta, ulusun da içinden çıkan ordusuna güvenmektedir. Bilindiği üzere ulusal devletin iki taşıyıcı sütunu vardır:

Milli ordu, milli eğitim!.. Kurtuluş Savaşı günlerinde, milli eğitime ne kadar önem verdiği anımsanmalıdır. Bu yazının konusunu taşırmamak için ordu ile ilgili değerlendirme yapıldığında hemen söylenmesi gereken: Ordunun yönetilmesidir. Ordu, subaylarca yönetilir. Klasik yazın yapıtlarında da subayların konumları önde oluşları yetkin bir biçimde işlenir. Sadece Dostoyevski ve Tolstoy okumaları bile yeterlidir!..

Türk subayının ne denli özverili olduğu tarihten sayısız örnekle gösterilebilir. Sakarya Meydan Savaşı'nın "Subay Savaşı" olduğunu söylemek bile en çarpıcı örnektir. Emperyalizmin işbirlikçi çetesi 21. yüzyılın başında Türk subaylarını her rütbeden Bekirağa BölüğüSilivri ve benzeri yerlere göndermişti. Neden mi