24 Ocak kararları - Hilmi Taşkın

Ocak ayı gelince, aklıma 24 Ocak kararları gelir. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu gelir. Hepsi birbirinden farklı tarihlerde yaşanmış olsa da birbirleri ile bağlantılı olaylardır. Nasıl mı

Cumhuriyetimizin ekonomi politikasının temelleri, 1923'te düzenlenen İzmir İktisat Kongresi'nde belirlenmiştir. "Misakı iktisat" olarak ifade edilen anlayış, siyasal bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığı öne çıkarır. Atatürk, ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olmayacağını çok iyi biliyordu. "İstiklali tam" için de ekonomik bağımsızlık önemliydi. Atatürk Nutuk'ta, "İstiklali tam, bizim bugün deruhte ettiğimiz vazifenin ruhu aslisidir" demektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında itibaren atılan adımlar da bu anlayışı göstermektedir. Yeni bankaların kurulması, çiftçiye destek yapılandırmaları, Sümerbank'ın kurulması, halkçı bir anlayışla ülkenin dört bir yanında fabrikaların ve satış şubelerinin açılması; Etibank'ın kurulması ve MTA'nın açılması; Paşabahçe Şişe Cam, İzmit SEKA Kâğıt, Karabük Demir Çelik fabrikaları ve Fiskobirlik gibi üretici kooperatifleri, kuruluş döneminin önemli yatırımlarıdır. Bu yatırımlar halkçı-kamucu anlayışla gerçekleştirilmiştir. 1960'ta DPT kuruldu ve 1963'ten itibaren planlı ekonomi dönemi başladı. Özel sektör yatırımları da oldu.

24 OCAK İÇİN 12 EYLÜL

24 Ocak 1980'de, dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından Başbakanlık Müsteşarlığı'nda görevlendirilen Turgut Özal, Demirel'in isteği ile "Ekonomik İstikrar Programı" hazırlamıştır. Bu program, 24 Ocak 1980'de açıklandığı için "24 Ocak kararları" olarak bilinir. Türkiye, bu kararlar ile izlediği ekonomi politikalarını terk etmiş, neoliberal ekonomi politikalarına geçmiştir.

Burada şunu anımsayalım: 1979'ta İngiltere'de M. Teatcher, 1980'de ABD'de R. Reagan iktidara gelmiş ve ikisi de neoliberal politikalar izlemeye başlamışlardı. Bu modelin özü, "rekabete açık bir ekonomik yapı, sermaye teşvikleri, dış ticaretin artırılması ve bu yolla kalkınma" olarak ifade edilmektedir. İşte bu anlayışa uygun olarak 24 Ocak kararları alınmıştır.

Ücretlerin düşürülmesi, iç talebin azaltılması ve ihracatın artırılmasını amaçlayan ve bunun için sendikasızlaştırma, emeği ucuzlatma, sıcak paraya bağımlılığı artıran, devalüasyon ile liraya değer kaybettiren, KİT'leri özelleştirme yolu ile elden çıkarttıran, özel sektörün kamu kaynaklarıyla desteklenmesini sağlayan, yabancı sermayeyi çekmek isteyen bu kararlar, kamuoyuna açıklandıktan sonra sendikalar ve aydınlar tarafından tepkiyle karşılandı.

'DEVLETİ KÜÇÜLTECEĞİZ'

24 Ocak kararları ancak 12 Eylül askeri darbesi sonrasında uygulanabildi. Darbeden sonra dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, "Bugüne kadar hep işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde" demişti. Yine darbenin lideri Kenan Evren 1991'de şu itirafta bulunmuştur: "Eğer 24 Ocak kararları denilen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o kararların fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o kararlar meyvesini vermiştir."

12 Eylül darbesi sonrası kurulan hükümette, Turgut Özal'ın ekonominin sorumluluğu görevini alması, kararların uygulanması içindir. Daha sonra, veto edilmekten ABD desteği ile kurtulup ANAP lideri olarak iktidara gelince, neoliberal politikaları daha net uygulamıştır. "Devleti küçülteceğiz" söylemi ile özelleştirmeler başlatılmış, dönemin sihirli sözü "Çağ atlıyoruz" olmuştur. Ayrıca "küreselleşme" sözcüğü de sık kullanılıyordu. İşin özeti, Türkiye küresel sermayeye pazar haline getiriliyordu.

ANAP, Meclis çoğunluğu sayesinde yasal düzenlemeleri kolayca yapsa da toplumun çeşitli kesimleri ve aydınlar özelleştirmelere karşı direnmişlerdir. Mümtaz Soysal'ın Kamu Girişimciliği Geliştirme Merkezi (KİGEM) üzerinden hukuksal direnişi övgüye değer. Aydınlar da sendikalar da izlenen bu politikalara direnmişler ancak bu ekonomik dönüşüm adım adım gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

AYDIN KATLİAMLARI

Elbette her ekonomik dönüşümün bir de siyasi dönüşümü olacaktır. Onun için de adımlar atılmaya başlanmıştır. 12 Eylül darbesi sonrasında ABD'nin ülkemize yönelik izlediği "ılımlı İslam" politikası, siyasal dönüşümün yönünü göstermiştir.