17 Nisan size ne çağrıştırıyor - Prof. Dr. Yaşar Aktaş

Yarın 17 Nisan. Bu önemli gün ulusal eğitim tarihimiz açısından çok anlamlıdır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, kurulacak yeni devletin geleceğini bilim ve kültürle taçlandırma çalışmalarını Kütahya-Eskişehir Savaşları'nın devam ettiği sırada okul ve öğrenci mevcudunu saptamak, bu konuda yapılması gereken çalışmaları belirlemek ve eğitime ulusal bir yön vermek amacıyla 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara'da Maarif Kongresi'ni toplayıp konuşma yapmıştır.

Emperyalizmin kışkırttığı yerli gerici feodal ayaklanmalarının bastırıldığı ve emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı kazanıldığında, ortaçağ kalıntısı ağalığın, şıhlığın, şeyhliğin egemen olduğu toprak mülkiyetinde, gelir dağılımında büyük bir eşitsiz toplumsal yapı mevcuttu.

40 bin köyün 35 bininde ne okul ne de öğretmen vardı. Okuma yazma bilen yok denecek denli azdı. Toplum bırakıldığı zır cahillik bataklığında çırpınıyordu.

Köylüleri eğiterek toplumsal yaşama, yönetime katılımının ortamını hazırlamak, eş deyişle demokrasiyi, ulus bilincini geliştirip güçlendirmek amacıyla Köy Enstitüleri, anayurdun her bölgesine eşit bir dağılımla 21 ilde, kentlerden uzak, köylerin ortasında, 17 Nisan 1940'ta 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası'yla 85 yıl önce kuruldu.

EYLEME DÖNÜŞEN BİLGİ

Köy Enstitüleri'nin amacı, tarımsal üreticileri bilinçlendirerek kendi özgüvenlerine kavuşmalarını, kendi sorunlarını kendilerince çözme becerisi kazandırarak kendi kendilerine yardım etmesinin sağlamaktır. Bunun için de özgüveni yüksek, analitik düşünen, öncü niteliklere sahip yeni insan yetiştirmeyi en başa koymuştu. Bunun bir koşulu da öğrencinin genel köy yaşamının gelişmesine yarayacak birkaç mesleği birden öğrenmesini gerektiriyordu.

Köy Enstitülerine 5 yıllık köy okullarını bitiren zeki, yetenekli kız ve erkek çocuklar seçilerek alınırdı. İsmail Hakkı Tonguç'a göre, eğitim amaç değil, köyün içten canlandırılması, sözün özü halkın bilimsel bilgiyi benimsemesi için bir araçtır. Bilgi, pratikten üretilir! Bilgi, üretim içindir. Uygulanmayan bilgi, boştur, insana yüktür! Bilgi sahibi olmak, eylemi hakkıyla yapmaktır!

Teorik ve ezbere dayanan yöntem yerine, kız ve erkek öğrenciler birlikte tarlada üretim yaparak botaniği, biyolojiyi; duvar örerken, geometriyi, matematiği, fiziği doğrudan öğrendiler. Pratiklerini kendileri kurama dönüştürdüler. Öğrenciler, sorgulayarak, gözlem yaparak, deneyerek, araştırarak, yaparak yaratıcılıklarını ortaya çıkardılar. Öğrenme ile üretmenin özgün mutluluğunu yaşadılar. Özcesi, eğitim-öğretim yönetimi, "iş yaşamı içinde, iş için, iş aracılığıyla iş eğitimi"dir.

Demokratik bir yönetim anlayışıyla kararlar öğrencilerle tartışılır, birlikte alınır; öğrenciler, öğretmenlerini çekinmeden eleştirebilirlerdi. Öğretmenler de bunun ruhsal ortamını canlı tutarlardı. Özcesi öğrenciler, o demokratik eğitim ortamında, okudukları kitapları tartışarak, yeteneklerini tanıyarak özgüven kazanıyordu. Öğretmenler, öğrenciler, bir aile gibiydi.

GERİCİLİĞİN VE FEODALİZMİN HEDEFİ

Türkiye Cumhuriyeti'nin bilim ile akıl temelinde demokratikleşme, laikleşme, uluslaşma mücadelesinin eğitimdeki anıtı Köy Enstitüleri, 17 bin 364 öğretmen, 8 bin 675 eğitmen, 1 599 sağlık memuru ve siyasal-kültürel yaşama, bilime yön veren yüzlerce aydın yetiştirdi.