Mevcut iktidarın Cumhuriyet tarihimizi değiştirme çabaları özellikle son yıllardaki uygulamalarla yaşama geçirilmektedir. Ancak bu çabalar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur! Atatürksüz bir Cumhuriyet tarihi yazılmak istenmektedir. Bu, boşuna bir çabadır, çünkü belgelere dayanmadan yazılan bir tarih yerini ancak çöpte bulabilir.
Bir ülke düşünün ki bu ülkenin iktidar sahipleri, Cumhuriyet tarihini oluşturan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk'ü kendine rakip (!) olarak görmekte ve bu adı, Türk ulusunun zihninden ve gönlünden silmek istemektedir. Gerçekleşmesi olanaksız bu girişim karşısında, gerçekleri yansıtan ve tarihsel belgelere dayanan Cumhuriyet tarihimizin çok önemli bir sayfasına daha ışık tutalım.
YÜZBAŞI ŞERAFETTİN KADİFEKALE'DE15 Mayıs 1919'da Yunan işgali altına düşen İzmir 9 Eylül 1922'de düşmandan kurtarılmaktaydı. Düşmanı kovalayan süvari kolordusunun Yüzbaşı Şerafettin komutasındaki birliği 9 Eylül sabahı İzmir'e girmiş ve yaralı durumdaki yüzbaşı, Kadifekale'de gönderdeki Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağını çekmişti.
10 Eylül günü Fevzi ve İsmet Paşalarla birlikte İzmir'e gelen Mustafa Kemal Paşa'ya, kalması için Karşıyaka semtinde beyaz bir köşk tahsis edilmişti. Yunan Kralı Konstantin de İzmir'e geldiğinde bu köşkte kalmıştı. Mustafa Kemal, evin kapısına vardığında bir Yunan bayrağının yere serilmiş olduğunu görür; yüzü bir anda gerginleşir ve bunun nedenini sorar. Kendisine, bu eve ilk geldiğinde Kral Konstantin'in, yere serilen Türk bayrağını çiğneyerek eve girmiş olduğu söylenir. Mustafa Kemal'in yanıtı şöyle olur: "Hata etmiş. Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak, milletinin şerefidir. Ne olursa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez. Kaldırınız!"
'KUZUYU KESMESİNLER!'Mustafa Kemal Paşa, zeytin dallarıyla bezenmiş bir dizi açık otomobilin başında 10 Eylül'de İzmir'e girmekteydi. 10 Eylül'de Mustafa Kemal Paşa ile büyük komutanlar, İzmir'de hükümet konağına gelirler. Mustafa Kemal, halkı selamlamak için balkona çıkar. Bundan sonrasını Ruşen Eşref4ten (Ünaydın) dinleyelim: "Kuzuyu fark edince bana döndü, 'Aman çabuk gidin söyleyin, şu kuzuyu kesmesinler!' diye buyurdu. Kapının önüne varınca gördüm ki, beyaz mermere al kanlar yayılmış. Vaktinde yetişememiştim, yukarıya doğru baktığımda gördüm ki balkondan çekilmişti. Koskoca bir saldırgan orduyu yok etmiş bir muzaffer başkumandan, bir kuzu kanı dökülmesine bakamayacak derecede insan yüreği taşıyordu."
eşme'nin 16 Eylül'de, Bandırma'nın da 18 Eylül'de işgalden kurtarılmasıyla, 18 Eylül 1922'de Anadolu'da Yunan askeri kalmamıştı. Bütün Yunan kaynaklarının "Küçük Asya Felaketi" diye nitelendirdikleri bu çok ağır yenilgi üzerine, Yunanistan'da ihtilal olmuş; Kral Konstantin tahtını terk etmiş; 28 Kasım'da da eski başbakan Gunaris, eski bakanlar Teodakis, Baltacis, Stratos, Protopapadakis ile eski Başkomutan Hacianesti kurşuna dizilmişti. Eski Başkomutan General Papulas ise 1922'de suçsuz görülse de bir başka nedenden dolayı 1935'te kurşuna dizilecekti.
Mustafa Kemal Nutuk'ta, Yunanlara karşı kazanılan savaşı şu sözlerle dile getiriyordu: "Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât; Türk ordusunun, Türk subaylar ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan ilelebet mesut ve bahtiyarım."