İsrail'in kültürel hegemonyası

İsrail'in yaptığı sivil katliamlarına dair Batı medyasında, siyasetinde, kültür-sanat camiasında çok büyük bir duyarsızlık var. Hatta bırakın duyarsızlığı, Batı medyası, siyaseti, ünlüleri İsrail'i destekleyip yaptıklarını kamuoyundan gizlemek, İsrail'in her yaptığını meşru göstermek için tüm gücüyle çalışıyor. Anlı şanlı Amerikan, Alman, İngiliz ve Fransız medya kuruluşları İsrail'in katliamlarını konuşturmamaya, konuşmaya çalışanı susturmaya gayret gösteriyor. Demokrasiden, ifade özgürlüğünden, hukuktan bahsedenler medyadaki Siyonist dikta rejiminin eşik bekçileri haline gelmiş durumda. Peki, ya kültür-sanat dünyası O her konuda fikir beyan eden pek meşhur yazarlar, akademisyenler, sporcular, entelektüeller Birkaçı hariç hepsi susmuş, sinmiş, pısmış durumda.

Başta Hollywood olmak üzere sinema, dizi, eğlence ve yayın sektörleri İsrail hegemonyasının hakimiyeti altında. Pazartesi bu köşede İsrail'in Batı siyasetindeki hegemonyasında söylediğim şey kültür için de geçerli; dünyada Batı'nın nasıl bir kültürel hegemonyası varsa İsrail'in de Batı'da bir kültürel hegemonyası var. O kadar ki İsrail'in propaganda makinesine dönüşen tüm kültür, sanat, medya ve akademya alanlarındaki kültürel baskı rejimi İsrail'i eleştiren, İsrail'e itiraz eden pek çok kişiyi tasfiye ediyor, marjinalleştiriyor. Bu korku iklimi de İsrail'e eleştirel bakan gazeteci, yazar, sanatçı veya akademisyenler için caydırıcı oluyor.

Bu durumu yaşayanlardan biri de ünlü Fransız fikir adamı Roger Garaudy. Kitapları Fransa'nın büyük yayınevleri tarafından basılmış Garaudy "İsrail, Mitler ve Terör" adlı kitabını yazdığında kitabı bastıracak yayınevi bulamıyor ve en sonunda kendi parasıyla kitabı bastırmak zorunda kalıyor. Garaudy şöyle diyor: "Yarım asırdan fazla bir süre kitaplarımı Fransa'nın en büyük yayınevlerinde neşrettikten sonra, bugün Siyonist sapıklığın antolojisini kendim bastırmak zorunda kaldım. Çünkü ben 1982'den itibaren bir tabuyu çiğnedim. Yani İsrail siyasetini tenkit ettim."

Kuşkusuz kültürel alandaki bu İsrail hegemonyasında Yahudi lobilerinin sermayedeki devasa gücü büyük rol oynuyor. Söz konusu kültür endüstrisinin sermaye ve finanstaki etkileri fazlasıyla büyük, kurumlar ve aktörleri önemli oranda hakimiyet altında tutabiliyorlar.

Dahası kendisi de Yahudi kökenli olan siyaset bilimci Norman Finkelstein'ın kavramıyla söylersek "holokost endüstrisi" diye bir şey var. Yahudilere Almanların yaptığı soykırım nedeniyle İsrail'in bugün Filistin'de yaptıklarını meşru ve mazur gösterme üzerine kurulu bir söylem üstünlüğü oluşturulmuş ve İsrail'in yaptıklarına haklılık zemini sağlamaya çalışan bir kültür endüstrisi bulunmakta.

Bu durumun son yıllarda daha da ağırlaştığını söylemek gerekiyor. Çünkü geçmişte FKÖ'nün direnişe hakim olması, Batı'daki bazı sol kültürel aktörlerin Filistin davasına sempatiyle bakmasını beraberinde getiriyordu. Söz konusu hegemonya Batı'da önce 11 Eylül sonra da DEAŞ'ın terör saldırılarıyla yükseltilen İslam karşıtlığını Filistin direnişinde Hamas'ın da ön plana çıkmasıyla birleştirerek Batı'nın solcularını da İsrail'in yanına hizaladı. Bugün İsrail dünyanın gözleri önünde binlerce çocuğu parçalayıp, bedenlerini kömüre çevirirken aydın namusundan, akademik ahlaktan veya sanatçı haysiyetinden en ufak bir kırıntı bile gösteremeyen o koca koca yazarların, akademisyenlerin, sanatçıların hali pür melali bize bunu gösteriyor. Hatta tüm o hegemonyaya rağmen, korku duvarlarına meydan okuyanları caydırmak için yapılanları da görüyoruz.