Çok mu şey istiyoruz

Sinema festivallerinde Türk düşmanlığının yapılmadığı, terör örgütlerinin argümanlarına sahip filmlere alan açılmadığı bir senemiz geçmiyor. Yine benzeri tartışmalarla karşı karşıyayız. Türkiye'nin en büyük film festivalinde yaşananlar Türkiye'nin üzerine düşen ve belki de en çok da sinema sektöründe kendisini hissettiren kültürel hegemonya meselesi ile bizi karşı karşıya bırakıyor. Tabii "kültürel hegemonya" derken soyut bir kavramdan bahsetmiyoruz. İç içe geçmiş örgütlü yapılardan, sponsorluklar ve reklamcılık sektörü üzerinden ilerleyen bir sermaye desteğinden, Batı'nın kültürel, siyasal üstünlüğüne kayıtsız biat eden bir zihniyete sahip "sanat" kadrolarından, Batıcı siyasal-ideolojik yapıların onları sahiplenmesinden ve Batı'nın fonladığı mecralardan yapılan PR çalışmalarından bahsediyoruz.

Herhangi bir ülkede o ülkenin binlerce evladını katletmiş bir terör örgütünün o ülkenin sinema filmlerinde, sinema festivallerinde, ödül törenlerinde böylesine övülmesi mümkün müdür Bu soruyu salt hukuki bir bağlamda sormuyorum. Rasyonel ekonomik ve toplumsal dinamikler bağlamında da soruyorum. Terör örgütü argümanlarını meşrulaştırmaya çalışan veya yönetmeni terör örgütlerine selam gönderen bir kişinin sinema filminin normal şartlarda sinemalarda gösterilmesi, gösterilse bile müşteri bulması mümkün değildir. Dahası sosyal bir reaksiyonla da karşılaşacaklarından marjinalize edileceklerini, sanat camiasından dışlanacaklarını da bilirler. Neticede kimse böyle bir şeyi aklından bile geçiremez.

Peki, Türkiye'de böyle mi oluyor Hayır. PKK, FETÖ veya Taşnak iddialarına, argümanlarına sahip çıkan filmler yapanlar, o filmlerde yer alanlar ödüllendiriliyor. Mesela bir gün terör örgütü uzantısının hapisteki elebaşını öven tweetler atan bir oyuncu ertesi gün bir özel bankanın reklamlarında büyük rakamlar karşılığında rol alabiliyor. Türk ordusuna iftira atan PKK yandaşlarına selam gönderenlere büyük sponsorluklar ve itibarlı ödüller bahşedilebiliyor. Batı'nın fonladığı medya mecralarında övülebiliyor, malum belediyelerin düzenlediği etkinliklere büyük paralarla çağrılabiliyor ve bir de Türkiye'nin kültürel elitleri tarafından büyük sanatçı, kanaat önderi muamelesi görebiliyorlar.

Sadece terör örgütü propagandası da değil; sinemada dindarlara, din adamlarına, milliyetçilere saldırmanın, Türkiye'yi gayrimüslim vatandaşlara zulmediyormuş gibi tasvir etmenin, birbirinin kopyası birtakım taşra hikayeleri üzerinden Türk ailesini zulmün ve tahakkümün merkezi gibi göstermenin her biri sistematik Türk düşmanlığının ürünleri. Çünkü etkili bir kamuoyu tepkisiyle karşılaşmaktan çekinmedikleri gibi Batı'nın ve Batıcıların ekonomik, kültürel ve politik mekanizmaları tarafından ödüllendirileceklerini, itibar göreceklerini de çok iyi biliyorlar.

Yani burada birbiriyle koordineli hareket eden ve tepede Batı'nın küresel hegemonyasına bağlı olan iç içe geçmiş kültürel şebekelerden bahsediyoruz.