Millî takım üzerine müthiş bir yazı

Yazıyı, perşembe sabahı "sporyazarlari.com" sitesinde okudum. Yazan; Mehmet Özyazanlar Tam da "soyadına layık" bir yazı; "öz" ve de "Efradını cami, ağyarını mâni" Yani; "olması gerekenleri içine alan, olmaması gerekenleri dışarıda bırakan" Başlığı "Futbolda kahramanın yeri yok" olan yazıyı, "millî takım üzerine yorum yapan, konuşan, yazan" herkesin okumasını dilerim. Ben, "yazının bir bölümünü" sütunuma "başlığı" ile alıyorum. Bitiş paragrafı ise, burada: "Stefan Kuntz, 'Beni gönderip başkasını getirerek ülke futbolunun sorunlarını çözebileceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz' derken haklı ancak teknik direktör olarak gereğini yap(a)madığı için de haksız. Nedir gereği Futbolun kolektif bir spor olduğu gerçeğinden asla zerrece dahi ödün vermemek ve bütün sistemini, oyun anlayışını bu temel üzerine inşa etmek. Yıldız etiketli oyuncuların sahada kafalarına göre takılması, elbette Kuntz'a olan inancı, güveni sarsar. Futbolu doğru algılamadan, ne istikrarlı bir grafik yakalamak, ne de bir değişim gerçekleştirmek mümkündür" Teşekkürler Mehmet kardeş, teşekkürler Futbolda kahramanın yeri yok Millî takımın UEFA Uluslar Ligi grubundaki son iki maçında, Lüksemburg ve Faroe Adaları karşısında yaşadığı hüsran, futbolun doğru algılanması bağlamında çok önemli dersler içeriyor... Ama anlayan kim Yorumcu kılığındaki çokbilmişler (!) her zamanki ezberleriyle ahkâm keserek faturayı -kendilerine göre- yanlış oyuncuları kadroya davet edip, yanlış oyuncuları sahaya süren Stefan Kuntz'a kestiler. "Şu oyuncu değil, bu oyuncu oynamalıydı" türünden zırvaların ötesine kapasiteleri yetmiyor. Bu nedenle ancak kelle istemeyi biliyorlar. Sorunun kişilerden (oyunculardan, teknik direktörden) değil, sistemsizlikten kaynaklandığını, topyekûn bir anlayış değişikliği gerçekleşmediği sürece kim görev alırsa alsın hiçbir şeyin değişmeyeceğini bir türlü algılayamıyorlar, anlayamıyorlar Futbol temelde, dayanışma duygusunun en ön planda yer aldığı kolektif bir oyun. Bizim temel sorunumuz ise bunu bir türlü algılayamamak ve hep bazı oyuncuların bireysel performansına bel bağlamak. Devamında da bel bağlanan oyuncuların sahada -kendi kendine- takım kurtaran kahraman rolüne soyunması. Bu, son derece ilkel bir oyun anlayışı. Bireysel doğaçlama oyun anlayışıyla alınan iyi sonuçların aldatıcı olacağına ise her zaman dikkat çektik... Yenilenmiş kadronun kahramanları (!) Cengiz Ünder ve Kerem Aktürkoğlu. Bu iki oyuncu da topu âdeta ayaklarına yapıştırıyor. Topla ne zaman buluşsalar ilk önce illaki çalım atmayı düşünüyor, ancak zorda kalınca topu ayaklarından çıkarıyorlar. Ama tabii o ana kadar iş işten geçmiş oluyor. Top ayaktan ne kadar geç çıkarsa, rakip o kadar zaman kazanıyor ve daha doğru pozisyon alarak savunmasını sağlamlaştırıyor. Cengiz Ünder'in ve Kerem Aktürkoğlu'nun yer aldığı bir takımın işi gerçekten zor. Messi ve Ronaldo bile topla bunlar kadar oynamıyor. Değil topla iki, üç rakip oyuncunun arasına dalmak, topa fazladan bir kez dokunmanın dahi günümüz futbolunda ne kadar