Dün sabah bilgisayarımın başına otururken, "Helal olsun Burak Yılmaz, helal olsun sana..." başlıklı bir yazı yazmayı düşünüyordum ki, her sabah yaptığım gibi internette gazetelerin spor sayfalarında ufuk turu yaparken, Hürriyet'te sevgili Mehmet Arslan'ın "Burak Yılmaz gerçekleri" başlıklı yazısını gördüm...
Okuyunca, "Bir 'Helal olsun' da ona" diyerek başladım yazıma...
Burak Yılmaz'ın "Beşiktaş futbol takımının içinde olduğu 'acı' tabloyu anlatan" açıklamalarından sonra, TV ekranlarında, spor sayfalarında "Olur mu, böyle de konuşulur mu" şeklinde özetleyeceğim bir tepki kampanyası başladı.
"Onu yerden yere vuranlar", herhalde, Burak'ın açıklamalarına kadar "Beşiktaş'ın içine düşürüldüğü uçurumu görememelerini, görmüş olanların da saklamış olmalarını", yani "gazeteciliğin G'sini bile yapmadıklarını ortaya koyduğu için" öfke içindeydiler...
Ve de, "bu uçurumun içinde olan 'böyle' bir takımın, 'başarının B'sini bile yakalayamayacağı' gerçeği" de ortada iken, kulüp başkanı Ahmet Nur Çebi'nin, "Her şeyi Federasyon'a, Merkez Hakem Komitesi'ne ve hakemlere yüklemesinin de destekçisi olmalarındaki talihsizliklerini" de ortaya koyduğu için" Burak Yılmaz'ın "kariyerini ve geleceğini de mahvettiğini" söyleyecek, yazacak kadar kızgın idiler...
Onlara, "Burak Yılmaz gerçeği" başlıklı yazısında, Mehmet Arslan "tam bir gazetecilik dersi" verdi ve Ahmet Nur Çebi Şenol Güneş ikilisinin "Burak Yılmaz'ın omuzlarına bıraktığı acı tablonun ne olduğunu" bütün detayları ile anlattı...
Beşiktaş, Burak Yılmaz'ın ve sonra da Mehmet Arslan'ın detaylarıyla anlattığı bir olaylar zincirinde bugünkü hâline gelirken", merak ediyorum, neredeydi, Beşiktaş muhabirlerinin, yazarlarının ve yorumcularının büyük çoğunluğu; nerelerdeydiler..
Burak Yılmaz "gerçekleri anlatıp", Mehmet Arslan'ın deyimi ile "Pandora'nın kutusunu açarken", belki de Beşiktaş'ın "yakın geleceğini" de değiştirmiş ve "Başkanlıkta kalabilir miyim" tereddüdü içindeki Ahmet Nur Çebi'yi "Aday olmayacağım" açıklamasını yapmaya mecbur etmişti.
Arslan'ın "Eric Bailly - Tayfur Bingöl olayının bardağı taşıran son damla olduğunu" anlatan yazısı, Şenol Güneş'in döneminde başlayan ve de "önlenemediği, çözülemediği için sürüp gelen 'iç kaosun' nihayet Burak Yılmaz'ın 'Yeter artık' feryadı ile sonuçlanmasını ve feryadın haklılığını" ortaya koyuyordu...