Bu gidişin sonu vahim; derhal durdurulmalı!..

"Spor suçları ile ilgili 'özel olarak çıkarılan" 6222 sayılı bir kanun var... Dahası Türk Ceza Kanunu var...

Son aylarda "bu iki kanunun 'ilgili maddelerini' paspas ederek, 'kişilere, kurumlara ve kurullara hakaretler yağdırmayı, bazı kişileri ve kurulları hedefe koymayı' dillerine pelesenk eden" Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlamı ile "kodamanlar" var...

Bitmedi, bu kodamanların "spor medyamızda da, sosyal medyada da" bol bol "gönüllü" destekçileri var...

"Büyük taraftar kitlelerinin", sporun 'temiz kalması gereken' rekabetinin yontula yontula yok edilerek, "insafsız" bir düşmanlığa çeviren adımlarla tahrik edilmesi, aylardır TV ekranlarını, spor sayfalarını dolduruyor ve de ne yazık ki, "toplu bir gaflet içinde" hepimiz seyrediyoruz!..

Bu gidişe, hem de hemen dakika - saat - gün - hafta geçirmeden "Dur" denilmelidir, denilmelidir ki, kan dökülmesin!...

"Bir provokasyon", futbolumuza da, sporumuza da, ülkemize de "ağır zararlar" verebilir ve dönüşü çok ama çok zorlaştırır!..

Bu tablo, bu risk ve tehlike dolu tabloyu sadece Futbol Federasyonu düzeltemez. Spor Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı "beraberce" ve de 6222 Sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu'nu raflardan masanın üzerine indirip, cumhuriyet savcılarını uyararak, "gerekeni" yapmalıdırlar...

Yarınlar çok geç olabilir!...

Bir zamanlar maziye bak!...

Evet, 1950'li yıllarda Dolmabahçe Stadı'ndaki Fenerbahçe - Galatasaray maçına, Galatasaraylı - Fenerbahçeli taraftarlar olarak tramvaylara beraberce binip Üsküdar'a, oradan da vapur ya da motorlarla Dolmabahçe'ye geçer ve stadın kapalı tribününe girer otururduk.

Fenerbahçeliler tribünün sağ tarafında yer alırlardı, Galatasaraylılar da sağ tarafına... Beşiktaşlılar için de ortada yer vardı...

Maç biter, "sonuç ne olursa olsun" gene aynı yolla, birbirimizle şakalaşarak, takımları yenilenleri biraz kızdırarak, çokça teselli ederek Kadıköy'e dönerdik...

Tam da, Şükrü Tunar'ın Osman Nihat Akın'ın güftesinden hüzzam makamında bestelediği "Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik" şarkısının sporumuzda hayata döküldüğü günlerdi, o günler...

Galatasaray - Fenerbahçe ortak tarihi yazar; "Bazı Galatasaraylı ve Fenerbahçeli futbolcular ortak kiraladıkları evlerde kalıyor ve beraber ava çıkıyorlardı. Yine bir gece sohbetin koyulaştığı sırada Galatasaraylı Ali Sami Yen, Fenerbahçeli Said'i, "Yarın bizimle maçınız var. Git yat ve dinlen" diye uyarmıştı...

17 Kasım 1922'de Kadıköy'de maçları vardı. Günlerdir yağan yağmur sahayı çamur deryasına çevirmişti. Fenerbahçe Başkaptanı Galip Kulaksızoğlu, Galatasaray Kulübü'ne telefon ederek, 'Saha çok kötü, maçı erteleyelim' demiş, Galatasaray Başkaptanı Necip Şahin, 'Anamız bizi bugün için doğurdu Galip Bey. Gelip maçı oynayacağız" cevabını vermişti...

23 Ocak 1925'te Taksim Stadı'nda yapılan Vatan Gazetesi Kupası maçında, Fenerbahçe penaltı kazanmış, atış öncesinde stadın balkon kısmı çökmüş, Fenerbahçeli Cafer Çağatay penaltı atışında topu bilerek kaleci Ulvi Yanal'a teslim etmişti.

Fenerbahçe ile Galatasaray, 1934 yılında Türkiye'ye davet ettikleri yabancı takımlarla hazırlık maçları yaptıktan sonra, bir de "Fenerbahçe-Galatasaray Karması" şeklinde oynamışlar, karmanın forması da iki kulübün renklerinin karışımı olan lacivert, sarı ve kırmızıdan oluşmuştu...

Sarı kırmızılı ekibin 6 Kasım 2002'de Kadıköy'de rakibine 6-0'lık sonuçla tarihî hezimete uğradığı maçta, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ın, rakibinin attığı golleri alkışlayarak Fenerbahçeli yöneticileri kutlaması, maça damgasını vurmuş, kendi camiasından tepkiler görse de Dünya Fair Play Konseyi (CIFP) tarafından 2002 Dünya Fair Play Ödülü'ne layık görülmüştü. Canaydın "bu davranışı" nedeniyle Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi'nden (TMOK) "Fair Play Sportif Davranış Ödülü"nü almıştı...