"Onlar bilmiyorlar; bilselerdi yapmazlardı, keşke bilselerdi" (2)
NUSRET REŞBER
Bir önceki makalemizi şöyle bitirmiştik: İşte dün gece dünyaya teşriflerini kutladığımız Rahmet elçisi Resûlullah ise hâlâ şu niyazdaydı: "Allah'ım kavmimi bağışla! Çünkü onlar doğruyu bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı". Ve bizler bugün, bin beş yüz yıl sonra hâlâ bilmiyoruz, bilmemekteyiz. Keşke bilebilsek!
Evet, rahmet elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)'e oldukça ihtiyaç vardı. O gün herkes, her şey, kâinat Onu bekliyordu.
O'na düşman kesilecek Ehl-i kitap dahi, kitaplarında Onu okuyor, O'nu bekliyorlar.
Selman'ı Farisi, Üveys el-Karanî gibi Hakk âşıkları Ona kavuşmak için uzaklardan yola döşüyorlar.
Ebûzer El Gıfarî, eşkıyalıktan arınmak için Onu bekliyor.
Mazlumlar; Yâsir- Sümeyye, çocukları Ammâr ve Abdullah ailecek, Habeşli Köle Bilal, Köle Zeyd ve niceleri Onu bekliyor özgürlüklerine kavuşmak için. Hatice goncasına kavuşmak için gün sayıyordu.
Varaka bin Nevfel ise O'na Peygamberliğini müjdelemek için bekliyor, O gelmeden Onun mümini ve: "Kavminin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam! … elimden gelen yardımı yapardım" diyordu.
Ama Onu dört gözle bekleyen, Peygamberliğine inanıp izinde yürümek için can atanlar olduğu gibi Onun nurunu söndürmeye çalışanlar da vardı.
Ona düşman kesilip, yoluna dikenler serenler, her fırsatta Onu izleyip yalanlayanlar, öz yurdundan çıkaracak olanlar da vardı. Amcası Ebû Leheb gibi.
Mekke'de, Taif'te Onu taşa tutarak kanlar içinde kalmasına, eziyet çekmesine sebep olanlar, Hicret yolunda Onu öldürmeye teşebbüs edenler ve sonra hicret yurdunda dahi Onu rahat bırakmayıp savaşta dişlerini kıranlar da vardı ve bunlar öz hemşehrileri/akrabalarıydı.
Keza Onun gelecek son peygamber olduğunu okuyup bildikleri hâlde suikastta bulunan Yahudiler de olacaktı.
Hâsılı bunların, azılı münkir/müşrikler hariç sonradan iman edenlerin çoğu "(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" denildiğini bilemedi.
O gün kendisine karşı koyanların hakikati bilemediklerini Hz. Peygamber (s.a.s.) de biliyordu. Onlara rahmet olarak gönderildiği için onlara ve nesillerine acıyor: "Allah'ım kavmimi bağışla! Onlar doğruyu bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı" diyor.
Ve gün gelecekti Allah'ın lütfuyla insanlar gruplar hâlinde İslam'a girecekti. Çıkarıldığı Mekke ile beraber birçok beldelerin fethi gerçekleşecekti.
Ona yanlış yapanlar sonra anlayacaktı Onun bütün insanlığa hidayet kaynağı olmaya geldiğini. Onların dünya ve ahiretlerini mamur etmek, haksızlığın yerine adaleti tesis etmek, ahlaksızlığın yerine güzel ahlakı kaim kılmak, cehaletin yerine ilim ve hikmeti öğretmek ve dahası onları fani şeylere, kula kulluktan kurtarıp Allah'a kul kılarak gerçek özgürlüklerine kavuşturmak için geldiğini anlayacaklardı ve cehaletle, düşmanlıkla geçen günlerine acıyacaklardı.
Tabii küfür ve şirkin karanlığında kalmayı yeğleyenlerden kimileri bildiklerinden vazgeçmeyeceklerdi.
Bugün, herkesin her şeyden haberinin olduğu, ilim ve bilimde insanların gezegenler arası seyahat etiği çağda hâlâ Onu ve Onun getirdiği Kur'an-ı, İslam Dinini anlamakta zorluk çekenlerin olduğu gibi.
Bugün gerçek özgürlüğü başka yerlerde arayanlar var. Medeniyeti Batının barbarlığında arayanlar var.
Kur'an-ı, İslam'ın emirlerini bugün dahi orta çağ karanlığı diye lanse edenler mevcut.
İnsan haklarını, kadın haklarını, adaleti Batı ve insan ürünü başka izimlerde arayanlar var.