Ne mutlu "Müslümanım" diyene!
Ne mutlu "Müslümanım" diyene!
NUSRET REŞBER
Bundan kırk beş, elli yıl öncesini hatırlıyorum; büyüklerimiz, kırk hanelik köyümüzün tek bir atadan geldiğini anlatırdı. Yıllar önce de başka köyden buraya taşınmışlar.
On beş, on altı yaşlarıma kadar köyümde kaldığım sürede bir babanın çocukları olan akrabalarım, mal-mülk uğruna birbirleriyle hep kavgalılardı. O dönem fazla okula gitme imkânı olmadığından ve genel kültür seviyeleri de hayli zayıf olduğundan olsa gerek daha çok kavgalı olan insanlar, birbirlerinden kız alıp vermeden dahi yoksunlardı.
Şimdi görüyorum ki, dün kavgalı olan o insanların evlatları bugün birbirleriyle barışık yaşıyorlar. Hayatta kalan yaşlılarımız da dünkü yaşantılarını hatırlamak istemiyor ya da o cehalet kokan davranışlarından utanıyorlar.
Buna sebep: Yeni neslin okuryazar oranın çok yüksek olması, birbirleriyle uzaklaşan akrabalıklarını, fıtratları gereği evlilik yoluyla tekrar tazelemeleridir diyebiliriz.
Bu örnekten yola çıkarsak.
Bütün insanlar tek bir atadan gelir. İlk insan, ilk atamız Âdem'den (a.s.).
Allah Âdem'i topraktan yarattı. O'ndan eşini (Havva anayı) yarattı, her ikisinden de bütün insanları (bizleri) meydana getirdi.
Hakkı ve kendini inkâr edenden başka buna inanmayan yok!
Bu gerçek itibariyle insanlık tarihinden bu yana, çeşitli millet ve ırklara, renklere, cinslere ayrılmış olsalar da; farklı ülkelerde farklı kültürlerle hayat sürdürüyor olsalar da bütün insanlar özde kardeştir.
Dolayısıyla farklı yaratılışları, farklı kültürlerle büyümeleri, yeryüzünün çeşitli ülkelerine dağılmış olmaları bir ayrıcalık değil, bir zenginlik sebebidir.
Yarattığı insanı en güzel şekilde bilen ve yaratan yaratıcımız bunu zaten öyle beyan ediyor: "Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır."(Hucurât 49/13)
İnsanlar arasında Allah'a itaat ve ibadetten, güzel ahlaktan başka üstünlük sebebi kılınacak bir şeyin olmadığını insanlara tebliğ için gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimiz de bunu, vefatından kısa süre önce Veda Hutbesi'nde, üzerine basa basa şöyle hatırlatıyor: "Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki rabbiniz birdir, babanız birdir. Arap'ın başka ırka, başka ırkın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlâk üstünlüğü dışında bir üstünlüğü yoktur…!" (Müsned, V/411).
Yüce Allah insanın gaflet halini, hak-hakikatten uzaklaşma anını anlatırken onu "cahil, zalim ve nankör bir varlık" olarak vasfeder.
Evet, zalim, cahil ve nankör insan; Allah'ın kaynaşma, tanışma, birbirlerinin farklı meziyet hasletlerini görmezden gelerek kendinden başkalarını hep yerme, tanımama hadsizliğine saplanır.
Çok kez tekrarladığımız hakikati burada yine hatırlatma ihtiyacı hissediyorum. Şeytanı lanetlenmeye sevk eden, insanlığı iki üç bin yıldır birbirine kırdırmaya sebep olan siyonizmin bir kısım insanı üstün görme adına bütün insanlığı yok sayma hadsizliği tam da budur!
Bu hadsizliğin olduğu dönemlerin hepsinde insanlık kavga ve savaşlardan kurtulamamıştır.
Sadece ülkemiz üzerinden gidecek olursak, asırlarca dünyanın büyük bir kesimine adaletle hükmeden ecdadımız Osmanlıyı paramparça yapan, kendinden başkalarını insan yerine koymama, tanımama hadsizliğidir!