Allah'a yakın olmanınyaklaşmanın adıdır Kurban
Kendisine nasıl yakın olacağını bize bildiren de yüce Rabbimizdir.
Yüce Allah, "Onların ne etleri Allah'a ulaşır ne de kanları; O'na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır" buyururken her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de hâlis bir niyet kuşanmak gerektiğini vurguluyor.
Ama takva sahibi olmak asla, "ibadeti yerine getirmezseniz de, kurban kesmeseniz de olur" manası taşımaz!
Tam tersine tamamlayıcı unsur olarak olmazsa olmazı olarak belirtiliyor ayetin devamında:
İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O'nu tâzimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!" (Hac 37)
Evet, mal-mülk Allah'ı tazim yolunda kullanmak için verilmiştir. Allah için sarf edilmeyen mal da mülk de dünya ve ahirette helak sebebidir.
İnsan olarak malmülk sahibi olmak isteriz. Eş ve evlatlarla hayatımızı süslemek, onlarla mutlu, huzurlu olmak isteriz, ancak bu verilenlerin hepsi, sınamak için bize bahşedilir veya bizden kısılır.
KURBANIN TARİHİ
İnsanlık tarihiyle yaşıt olan Kurban ibadeti, Hz. Âdem'den sonra Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz de olmak üzere birçok peygamberin atası olan Hz. İbrahim'den (a.s.) bize sünnet kalmış, tevhidi sembolize eden bir ibadettir.
Kur'an, Âdem atamızın iki oğlunun imtihanlarını bize haber verirken yine takvaya vurgu yapar: "Onlara Adem'in iki oğluna ait şu olayı tüm gerçekliği ile anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, 'Andolsun seni öldüreceğim!' dedi. O da dedi ki: 'Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.' " (Mâide 27)
Görüldüğü gibi, burada malının en iyisini takvayı "Allah'a itaat ederek azabından sakınmayı" kuşanarak sunan Habil'in kurbanını Allah Teâlâ kabul etti. Ancak "Allah'a karşı sorumluluk bilinci"nden uzak, malının en adi olanını ortaya saçarak sorumluluktan kurtulmak isteyen Kabil'in adağını da Yüce Allah, Nuh'a (a.s) hitabında olduğu gibi, "amelun gayru salih" görerek reddetti.
Dolayısıyla malının en iyisini, tüm içtenliğiyle Rabbine sunmaktan çekinmeyen Habil, bir müddet sonra canını da kurban vermekten çekinmedi.
Kabil, imtihan için verilen malını Allah'a sunmayı beceremediği gibi haksız olarak kardeşinin de canına kastetti, katil oldu. Habil ise kuşandığı takva gereği: "Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah'tan korkarım." (Mâide 28) dedi ve başkasını haksızca öldürmektense mazlum olarak öldürülmeyi yeğledi.
Dolayısıyla Habil, kıyamete kadar gelenlere, "Kurban vermeden Kurban olunmaz" örnekliğini sunmuş oldu
Keza Kur'an'da Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in imtihan edilişleri de haber verilir.
İbrahim (a.s.) çocuk hasretiyle yanıp tutuşurken şöyle dua etti: "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla." İbrahim'in bu yakarışına cevaben Allah Teâlâ: "Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik" buyurur.
Derken İbrahim, oğlu İsmail