İnancın, insanlığın ve de karanlığın dip noktası
NUSRET REŞBER
Kimi insan sarayda doğar, doğarken kral adayıdır. Kimi anne babası gibi daha doğarken esir ve köle doğar. Kimi ise kendi topraklarında, mülteci kampında dahi doğmaya hakkı yoktur; doğmadan varlığı söndürülür.
Kimi yazlık-kışlık, seferde-hazarda sahip olduğu saraydan evlerini beğenmez; ne zaman, nerede neyi tüketeyim derdinde şatafata burun kıvırır, lüks araçlardan ayağı yere basmaz. Kimi başını sokacak kiralık ev bulma derdinde; aybaşını zor getirmektedir.
Birilerinin de ne evleri var ne yiyecek-giyecekleri ne de sabah-akşam veya yarınları var!
Hayatta olduklarının bile bilincinde değiller.
İşte bugün dünyanın ve insanlığın hâli bu!
Bu sıraladıklarımızın hepsi de dünyanın bu içler acısı çarpık durumunu görebilmektedir. Bu durumun bilincinde olmak lütuf mu kahır mı bilemiyoruz.
Zira herkes yaptıklarından, gördüklerinden, duyduklarından, yapıp yapmadıklarından sorumludur; bu dünyada olmasa da hesap gününde tüm bunlardan mutlaka hesaba çekilecektir.
Bugün var olan durum her çağda mevcuttu. Peygamberimiz döneminde ilk yıllar kurban etinin üç günden fazla saklanması, tüketilmesi yasaktı mesela. Çünkü çoğu fakir fukara, karınlarını doyuracak günlük yiyecek bulamıyordu.
Bugün insanlık ekseriyetle barınak, tüketim üzerinden yılların hesabını yapmakta. Teknolojiye, silah sanayine ayrılan bütçelerin haddi hesabı yok. Diğer tarafta birçok coğrafyada her gün her saat açlıktan, barınaksızlıktan insanlar ölüyor.
Bir asra yakındır, her gün planlı ve kesintisiz bir şekilde yurtlarından, hayattan koparılan mazlum coğrafyaların sembolü hâline gelen Filistin ve özelde Gazze'nin içler acısı durumu, insanlığın gördüğü ve ulaştığı en vahşi noktadır.
Bugün herkes; inançta, insanlıkta en dip noktada sınanmaktadır.
Tüketime harcanan imkânların, israfın haddi hesabı yokken yanı başımızda, dünyanın gözü önünde kadın-erkek, yaşlı-çocuk ayırımı olmadan zavallı insanların, savaşla beraber açlıkla ölüme terk edilişi inanan inanamayan, insan kalabilen herkes için en karanlık en dip noktadır.
Bugün mazlum coğrafyaların sembolü Gazze'ye reva görülen mezalim, vahşet karşısında herkes bir imtihandan geçiyor.
Ne acıdır ki halkları için var olan ve onlar için ayakta duran dünya liderlerinin/devletlerinin, birkaç istisna hariç hepsi duyarlı davranmaya çalışan vatandaşlarına rağmen Gazze'de yapılan bu vahşete sessiz, kılını kıpırdatmamaktadır.
Ne iki milyar nüfusa sahip İslam ülkelerinin ne de diğer dünya ülkelerinin dünyaya meydan okuyan bir avuç siyonist İsrail'e karşı sesi çıkmıyor.
Özelde Müslüman âleminin olanlar karşısında "selin üzerindeki saman çöpü" kadar bir değeri, ağırlığı yok bugün. Peygamberimiz (s.a.s.)'in tarif ettiği zaman bu zaman olsa gerektir: "Açgözlü kimselerin yemeğe üşüşmeleri gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır. Siz o gün sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de (dünya sevgisi ve ölüm korkusu olan) vehni yerleştirecektir." (Ebu Davud, Melahim, 5)
Evet, özelde dünyanın yükünün omuzlarına yüklendiği Müslümanlar, genelde ise tüm insanlık bir avuç Siyonist devletin karşısında suyun üzerindeki bir çöp kadar mana ifade etmiyor!
Dünyanın en güçlü etkin rolüne sahip (denilen) uluslararası kurumları olan NATO ve BM de bir hüküm ifade etmiyor.
Toplanıp toplanıp dağılıyorlar; aldıkları kararları, verdikleri sözleri bile tutamıyor, yerine getirmekten acizler. Daha geçen hafta BM'de toplanan dünya devletleri yaptırım gücü olabilecek ne karar alabildiler ve değişen ne oldu