Her şeyiyle Allah'a ait olmak

Her şeyiyle Allah'a ait olmak

NUSRET REŞBER

Yokken var olmuş. Hiçbir şeyden habersizken bilgiyle donatılmış. Temyiz gücü, İyiyi kötüden ayırma kabiliyeti lütfedilmiş.

Donatılan vasıflarla tüm varlıklardan farklı kılınan insan, Rabbini tanıyarak, O'nun çizdiği istikamette yürüyerek mahlûkatın en şereflisi olma asliyesini koruyacağına bayağı olana tevessül etmiş.

"Düştüğüm bataklıktan nasıl çıkılabilirim" gibi bir ihtiyaç da duymadan varoluş serüvenini unutmuş, dahası inkâra kalkışarak, Rabbini tanımama hadsizliğini göstermiş.

İnkâr yolunu seçerek güya haklılığını ispata kalkışan insan, yaratıcısından giderek uzaklaştığı gibi tüm varlıkların en sefili olmuş.

Âlemleri yoktan var eden 'Rabbu'l-alemin', her varlığa kendini (Rabbini) tanıma kodu yerleştirdiği halde inkara kalkışan insan bu meziyetini de yitirmiş.

Allah, insana kendi ruhundan üfleyerek onu yaratmış, kendine nispetle onu şerefli kılmış ve "Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" (Secde 329) buyurarak, insanın nankörleşmemesini ona telkin etmiş.

Bu bakımdan insan varlığıyla Allah'a aittir, öyle kalmalıdır.

Allah'tan uzaklaşan insan yok hükmündedir. Yeryüzünde rabbinin rahmeti (verilen kısa mühlet) sebebiyle rızıklansa da, gezip dolaşıp hayat sürdürse de hiçbir anlam ifade etmiyor.

Allah katında, melekler yanında, Allah'ı tanıyıp inanan kulların nazarında bu insanın zerre kadar değeri yoktur.

İnsan, "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve kuşkusuz O'na döneceğiz" (Bakara 2156) bilinciyle yaşamayı bilmek durumundadır. Aklı ermeye başladığı andan itibaren bu bilince sahip olma kodu insanda zaten var edilmiştir.

İbrahim peygamberin (a.s.) Allah'ı birleme serüveni bize bunu haber vermek için anlatılır.

İnsan Rabbini tanımadan yaşayamaz. Rabbinin kendisinden istediklerini bilmek ve o doğrultuda hayatını idame etmelidir. İnsan kalabilmenin başka yolu yoktur!

İnsan, etten kemikten ibaret değildir, öyle zannetmemeli.

İnsan Rabbine nispetle ulvi bir varlıktır. Ulvi Olanla (Rabbiyle) irtibatlı kalmalıdır.

Hayatının 724 saati, 365 günü bu doğrultuda seyretmeli.

İnsanın hayat biçimini, Allah'ın gönderdiği İslam Dini belirler.

İnsan, müslüman olarak hayatını sürdürmeli, müslüman olarak hayata elveda edebilmeli.

Allah'ın, bütün peygamberlerin diliyle insanlara aktardığı nasihatlerdendir de bu: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün." (Âl-i İmrân 3102)

İnsan, doğarken müslüman olarak doğar, İslam fıtratına uygun yani. Rabbinin Allah olduğuna meyilli olarak dünyaya gelir.

Müslüman, sadece denizde boğulmak üzere olduğunda, depremle veya başka bir ölüm tehlikesifelaketiyle karşılaştığında rabbini hatırlayan değildir. Bu vakitte rabbini hatırlama (Allah muhafaza) Firavun'vari bir teslimiyettir ki bu geçerli bir müslümanlık değil!

Müslüman, sabah-akşam, her daim Allah'ın murakabesinde olmalı. Rabbinin üzerindeki vazifelerinin bilincinde olmalı.

Allah'ın emir ve yasaklarını gözetmeli, günlük, haftalık, aylık, yıllık ve ömürlük vazifelerini itina ile yerine getirmeyi bilmeli.

Hangi mevsimde, hangi ayda veya hangi mekânda ne yapması gerektiği bilinciyle yaşamayı bilmek durumundadır müslüman insan.

Ramazanın habercisi üç aylar geldiğinde gaflet içinde olmaması gerektiği gibi, beş vakit ezanla Allah'ın huzuruna varması gerektiğini bilmek zorundadır!