Gariban dostu dürüst esnaftı

Gariban dostudürüst esnaftı

NUSRET REŞBER

Ebû Zer el-Gıfârî'nin temsili türbesi sebebiyle kendisine Abuzer adı verilmiş.

İlkokul arkadaşları onu keskin zekasıyla, "bir üst sınıfların derslerini de bilirdi" diye anlatırdı.

Lakin ortaokulu bile bitiremedi, ticarete atıldı. Adıyaman'ın en iyi kasap ustasının yanında işe başladı. Ustası, yanında çalıştırdığı öz yeğenine kasanın anahtarını teslim etmiyor bu yeni çırağına teslim ediyordu. Askerlik görevini ifa etmek istediğinde ustası çırağının evine gelmiş, gözyaşları içinde onun ayrılmasıyla ocağının söndüğünü söylemişti

27 yıl önce yanında çalıştım. Mezbahanede kesimden sonra etler veterinerce kontrol edilerek kaşelenir, sonra satışa çıkarılırdı. Böbrek, dalak, ciğer gibi sakatat eğer sağlıklı değilse imha edilirdi. Bazen kaşelendiği halde usta kendi tecrübesiyle sakatatı hastalıklı görür çöpe atardı. Bir gün yine sağlıklı diye kaşe vurulan bir büyükbaş hayvanın ciğerini çöpe attı. O sırada yanına uğrayan başka bir kasap, çöpe atılmış ciğeri, ustanın ikazına rağmen çöpten çıkardı, "Bunda bir şey yok, bunu temizler satarım" dedi ve aldı götürdü.

Kırk beş yıllık bu usta için bir tanıdık, yıllar öncesini anlatıyor: Ustaya hasta bir ineği yarı fiyata kesip satma teklifi geldi. Usta önce, "O ineği en iyisi kesin, çevrenize dağıtın!" dedi. Bu fikre yanaşmayan inek sahibinin ısrarına karşı usta: "Kendim yemediğim eti başkasına satmam!" dedi ve o adamı gönderdi.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in:"Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddîklar (dosdoğru kimseler) ve şehitlerle beraberdir." (Tirmizî) hadisini özümsemişti adeta.

Abuzer ustanın dükkânı, kasap olmaktan ziyade sanki eş, dost herkesin yiyip içtiği, toplandığı bir merkezdi.

Yolu düşen herkes uğrar, ya yemek yer veya çay-kahve eşliğinde sohbet ederdi.

Kimisine et kimisine para verirdi; bu insanlar abone olmuş gibi belli vakitlerde kapısına gelir giderlerdi. İyi niyetini istismar ettiğini anlasa da onlara hayır diyemezdi.

Bazen yakın çevresi, onun bu haline, yedirip içirmesine, başkasına karşılıksız yardım etmesine, yüz vermesine anlam veremez, kızardı. Usta ise "bir şey olmaz" der geçiştirirdi.

Keskin görüşlüydü. İyi-kötü insanı seçmede zorlanmaz, karaktersize çok yüz vermez, güvendiğine ise adeta kol kanat gerer, her şeyi olurdu.

Onun bu ferasetine çevresi yıllar sonra hak verirdi.

Allah dostlarının dirisini de vefat edenlerini de çok sever, önemserdi.

Allah dostlarının kabirlerini sıkça ziyaret eder, onlarla hayattalarmış gibi hemhal olurdu. Onların vesilesiyle Allah'a dua ederdi.

28 Şubat sürecinde hapse atılanların aileleriyle irtibata geçer, onları mahkeme öncesi Allah dostlarının kabirlerini ziyarete aracı olur, oradan da onları yakınlarının mahkemelerine, hapistekileri ziyarete götürür getirirdi.

Bu süreçte hapiste olan iki arkadaşının durumlarını merak ederdi. Dükkanına, kendisince Allah dostu kılıklı bir zatın ziyaret ettiğini, onu yedirip içirdiğini anlatmış ve filan yerde iki dostunun hapiste olduğunu, eğer o tarafa yolu düşerse selamını onlara iletmesini istirham etmişti. Daha sonra o hapisteki arkadaşlarının mahkumiyeti bittiğinde şunu anlatacaklardı:

Nebi ile Ali ismindeki iki arkadaş, daha önceki bir sebepten zindanda da birbirleriyle konuşmamaktadırlar.