Millet olmadan devlet olmaz, devletin varlığı korunmadan da millet kalınmaz.
Dünyada bir milletin varlığını özgürce, korkusuzca sürdürebilmesi, bağlayıcı, muhkem ve güncel esasları olan bir devletin varlığına bağlıdır.
Tabii ki devlet, millete hizmet için vardır. İşlevliğini yitirmiş, demode olmuş ilkeleri daha yenisi ve iyisiyle düzeltmemek düşünülemez!
Evvela belirtmek isterim, konumuz, Yeni Anayasa ve beraberinde tartışma konusu olan ilk dört madde veya 3. Madde değil.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere millet, devletine sahip çıkmalı. Ülkesini ve devletini korumak için ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Devletin varlık ve bütünlüğüne halel gelmemesi için azami gayret göstermek her vatandaşın boynunun borcudur.
Bağrında yaşadığı devletinin toprak bütünlüğüne, özgürlük sembolü olan bayrağına zarar gelmemesi için her türlü çabayı sarf etmeli.
Gerektiğinde her mükellef, vergisini ödemeli; vergiden kaçmamalı. Askerlik gibi vatani görevleri kutsal bilmeli.
Bu görevi yaparken, şehit de olunur gazi de kalınır; buna karşılık sabır ve metanet göstermek en yakışık olanıdır!
Ülkemizin bütünlüğünü bozmak isteyenlerce ülke olarak sürekli mücadele halindeyiz ve bu sebeple de şehit vermek durumunda kalıyoruz. Şehit ailelerinin gösterdiği sabır ve metanet takdire şayandır. "Önce vatan Vatan sağ olsun" ifadeleri gözlerimizde canlanmakta ve kulaklarımızda çınlamaktadır!
Bu dik ve asil duruş, bütünlüğümüze göz dikenleri kahretmektedir.
Dolayısıyla her Türk vatandaşı (ırkı, düşüncesi ne olursa olsun), malından canından önce vatanını düşünmek zorundadır.
Böyle düşünmeyenin vatandaşlığından bahsedilemez!
Tabii ki vatanına, devletine sahip çıkmak, bu milletin ve ülkenin ekseriyetinin değerlerine, yaşam haklarına saygı göstermemek, örf ve geleneklerini istediği şekilde çiğnemek diye anlaşılmamalı.
Herkesin özgürlüğü başkalarının sınırlarına kadardır; başkasının sınırlarını ihlal ve tecavüz özgürlük değil, hadsizliktir, sapmadır, buna müsaade edilemez!
Evet, "Ekmeksiz yaşarım, imansız, vatansız yaşayamam" şiarı bizim önceliğimizdir.
Başlığımıza tekrar dönecek olursak. Millet olmadan devletin varlığından bahsedemeyiz esası gereği millet için olan devlet, vatandaşının her türlü (maddi-manevi) haklarını korumak, kollamak durumundadır.
Devletin çatısı altında hayat sürdüren her fert için, son ilâhî din İslam'ın da ön gördüğü şu evrensel beş temel esasın güvence altında olması hakkıdır.
Bu esaslar: Aklın muhafazası, can ve mal güvenliği, dinin ikamesi ve neslin idamesidir.
Milleti için var olan bir devlet, bu esaslara dair güvence vermek zorundadır.
Zira bunlardan herhangi birine veya birkaçına halel geldiğinde çıkacak fesat, bozulacak düzen ülkeyle sınırlı kalmaz, tüm insanlığı etkiler.
Düşünün, haksız olarak bir cana kıymayı, Yüce Allah, "tüm insanlığı öldürmek" ile eş tutuyor.
Haksız olarak öldürülen bir masum "Narin" için bütün Türkiye çalkalandı.
Bunun gibi yüzlercesi var.
Bir de bunun bir terör devleti tarafından, bir milletin soykırıma tabi tutulması olarak düşünün, yapılan zulmün ne kadar vahim olduğu daha iyi anlaşılır.
İşte burada, haksız olarak hiçbir vatandaşa zarar gelmemesi için devlete görev düşmektedir.
Vatandaşın evinde ya da okuluna, işine gidip-gelirken can güvenliğini sağlamak devletin görevidir.