Allah'a dinini mi öğretmeye kalkışıyorsunuz
NUSRET REŞBER
İnsan evvela kendini bilmeli. Yunus'un ifadesiyle kendini bilmiyorsa nice okumalı… Yunus konuyu ne kadar veciz açıklamış:
"İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır…"
Devamında özetle, "bilmekten maksat Hakkı bilmektir, okuduğunla hakkı bilemediysen abesle iştigal etmişsin" der. Bu hak gerçeğinin dört kitapla da sabit ve belli olduğunu söyler.
Yahudiler, Hz. Peygambere inanmadıkları hâlde, ellerindeki Tevrat'ta da davalarının çözümü bulunmasına rağmen Allah Resûlüne (s.a.s.) geliyorlar, "davamızı çöz" diyorlar. Sonra O'nun verdiği hükme de razı olmuyorlar.
"Yanlarında, içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar, sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar İşte onlar (kendi kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir." (Mâide 5/43.)
Bu örnekte olduğu gibi hakkı tanımaya, bulmaya yaramayacak bilgi de faydasızdır.
Evet, insan işe kendinden başlamalı. "Ben kimim, nereden geldim, neye geldim, neyle iştigal ediyorum ve gidişim nereye doğru"
Bununla kafa yoran kendini tanıyacak, oradan Hakkı- Rabbini bilecek, sonra da Rabbinin kendisinden taleplerini öğrenecek ve gereğini yapacak. Zira bildiğinin gereğini yapmadığında da o bilgi anlamsızdır.
Nice kerli ferli, adına "bilim adamı" denilenler, her şeyi bilmekle nam salmışlar ama ne kendilerini ne de Rablerini tanıyamamışlar.
Akşama kadar şu televizyon benim şu senin, şu köşe senin şu benim deyip yazıp, çizip konuşanların ne kadarı Allah'ı gerçek manada biliyor, tanıyor, O'na yaraşırcasına hareket ediyor
O bilgiyle Rablerini tanımaları lazım gelenler tam tersine Allah'ı inkâra kalkışıyor; peygamberleri, kitapları reddediyorlar.
Hakkı buldurmayan bu bilgi nasıl bir bilgi İnsanın utanası gelir böylesine bilim adamı demeye.
Hz. İbrahim (a.s.) de çocuk yaşında öğreniyor, keşfe çıkıyor, kendisince deney yapıyordu. Ama neticede, "hayır bunların hiçbiri benim rabbim olamaz." diyordu. "Ey kavmim! ben, sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." "Ben, O'nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim." (En'âm Suresi - 78-79)
Firavun'un sihirbazları da en bilgili insanlardı. Ama gerçek ve doğru bilgiyle göz kamaştırıcı/aldatıcı sihri fark edince: "…secdeye kapanarak: 'Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık'" (Şu'arâ 26/46-48) dediler. Bu ikrarla faydasız bilgiyi çöpe attılar, gerçek bilgiyle hakka teslim oldular.
İnsanların bedenlerine, zahiri varlıklarına hükmetmeye gücü yeten zavallı Firavun ise hâlâ isyanda, tehditler savuruyor: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha … 'Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım'" (Şu'arâ 26/49)
Musa ve Harun (a.s.)'un: "Seni Rabbine ileteyim de O'na karşı derinden saygı duyup korkasın!" uyarısına da aldırış etmiyor, daha da azgınlaşıyor.
Ve "adamlarını toplayıp seslendi: 'Ben sizin en yüce rabbinizim!' dedi." (Nâzi'ât 79/18-24)
Bugün kimileri hâlâ Firavun kafasında kalmış.
Allah'ı, O'nun dinini, peygamberleri hiçe saydıkları gibi bunu hatırlatanları da tehdit ediyorlar.