Merkez temmuzda indirim sinyali verdi
Son dönemde yaşanan gelişmeler Merkez Bankası'nı ihtiyatlı olmaya sevk etti. Bu aşamadan sonra reel faizi bu denli yüksek tutmaya devam etmek, deflasyonist değil, enflasyonist etki oluşturabilir
Merkez Bankası'nın bu hafta gerçekleştirdiği haziran toplantısı öncesinde önünde iki seçenek vardı:
Ağırlıklı ortalama fonlama maliyetini (AOFM) yüzde 46 olan politika faizine doğru indirirken, politika faizini sabit tutmak,
Sadece AOFM'yi değil politika faizini de aşağıya çekmek.
Mayıs ayında beklentilerin altında gerçekleşen enflasyon oranı, ikinci seçenek için Merkez Bankası'na belli bir alan açmıştı. Ancak dış şoklar, ibreyi birinci seçeneğe çevirdi. Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran cephelerinde tansiyon yükselmemiş olsaydı, bu toplantıda politika faizinde indirime gidilmesi sürpriz olmazdı. Bu jeopolitik şokların enflasyon ve finansal piyasalar üzerindeki olası etkileri, Merkez Bankası'nı daha ihtiyatlı olmaya sevk etti. Politika faizinde değişikliğe gidilmeyerek oran yüzde 46'da tutuldu.
Ancak Merkez Bankası, bu ay attığı likidite adımlarıyla hem AOFM'nin hem de TLREF'in (gecelik referans faiz oranı) yüzde 49'dan politika faiz oranı olan yüzde 46'ya doğru gerilemesini sağladı. Böylece önceki aylarda yaptığı 'örtük faiz artışını' geri aldı. Yani bir anlamda 'örtük faiz indirimi' yaptı diyebiliriz.
Karar metnindeki "Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır" cümlesindeki 'para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır' ifadesi, 'tüm para politikası araçları etkili şekilde kullanılacaktır' ile değiştirildi. Bu değişiklik, temmuz toplantısında Merkez Bankası'nın faiz indirimine gidebileceğine yönelik güçlü bir sinyal niteliğindedir.
TEMMUZ TOPLANTISI OLDUKÇA KRİTİK
Artık bir sonraki toplantıda politika faizinde indirime gidilmesi elzem hale geldi. Yıllık enflasyon yüzde 35'e gerilemişken yüzde 60'ın üzerinde kalmayı sürdüren ticari kredi faiz oranları, reel sektör ve iktisadi aktivite için ciddi bir risk teşkil ediyor. Bu aşamadan sonra reel faizi bu denli yüksek tutmaya devam etmek, deflasyonist değil, enflasyonist etki oluşturabilir.
Temmuz ayında olası bir faiz indiriminin önündeki en büyük engel, ABD'nin doğrudan İsrail ile birlikte İran'a karşı saldırıya geçme ihtimalidir. Bu riskin gerçekleşmesi sadece Türkiye gibi gelişen piyasalar için değil, tüm küresel finans sistemi için ciddi bir sarsıntı anlamına gelebilir.
Merkez Bankası iki açmazla karşı karşıya. Dışarıdaki jeopolitik gerilimler ve içerideki dava süreçleri, finansal istikrar üzerinde baskı yaptığı için Merkez Bankası para politikasını olması gerekenden daha sıkı tutmak durumunda kalıyor. Kendi etki alanında olmayan dışsal unsurlar, Merkez Bankası'nın kararlarını doğrudan etkiliyor. Bu, birinci açmaz. Diğer açmaz ise, reel faizler olması gerekenden daha yüksek olsa da enflasyonla mücadelede diğer politika kollarından yeterli destek sağlanamadığı için enflasyonun hedeflenen hızda düşemiyor. Yüksek faizin üretimi ve yatırımları hissedilir biçimde negatif etkilediği ve bunun ilerleyen aylarda enflasyona baskı oluşturabileceği öngörülse de Merkez Bankası, döviz kurlarında istikrarı korumak ve olası ilave şoklara karşı rezervleri güçlendirmek için politika faizinde indirimi ertelemek zorunda kalıyor.