Fed'in faiz indirimlerine başlaması ve jeopolitik risklerin bir nebze olsun yumuşaması, ekonomik büyümeyi yılın geri kalanında destekleyebilecek unsurlar olarak öne çıkıyor. Yılın ilk çeyreğindeki tablo daha karamsardı
Yılın son çeyreğine girmek üzereyiz. Gümrük tarifesi artışları ve jeopolitik risklerin tehdidi altında yıla giren küresel ekonomi, en azından son üç ayı daha güçlü geçirmek istiyor. Fed'in faiz indirimlerine başlaması ve jeopolitik risklerin bir nebze olsun yumuşaması, ekonomik büyümeyi yılın geri kalanında destekleyebilecek unsurlar olarak öne çıkıyor. Yılın ilk çeyreğindeki tablo daha karamsardı. Havadaki değişim beklentilere yansımış durumda. IMF, bu hafta 2025 yılı için küresel büyüme beklentisini nisan ayındaki projeksiyonuna kıyasla 0.4 puan yukarı çekerek yüzde 3.2 olarak açıkladı. Türkiye için büyüme tahmini de 0.5 puan artışla yüzde 3.5'e çekildi.
Son beş yılda dünyanın ve ekonomilerin başından o kadar çok şey geçti ki, herkesin daha iyimser bir ortama ihtiyacı var. Fakat temkinli olmak da gerekli. Zira büyümeyi aşağıya çekebilecek riskler, göz ardı edilebilecek seviyelerde değil. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı ve ülkelerin artan faiz oranları kaynaklı yaşadıkları mali sıkışıklıklar akıllara ilk gelen risk unsurları. Bunların yanına bir de yapay zekâ (YZ) başta olmak üzere teknoloji şirketlerine olan aşırı ilginin büyük bir balona dönüşme riskini eklemek lazım. IMF de bu riskleri vurgulamış.
IMF'teki Birinci Başkan Yardımcılığı görevinden ayrılarak Harvard Üniversitesi'ne dönen Gita Gopinath, kurumsal görevden ayrılmış olmanın verdiği rahatlıkla teknoloji hisselerindeki şişkinliğin bir balon misali patlaması ihtimaline karşı uyarıda bulundu. Gopinath'a göre bu balon 2000'lerin başındaki internet balonundan daha yıkıcı etkiler doğurabilir. Öyle ki toplamda 35 trilyon dolarlık servet kaybına neden olabilir.
YARATICI YIKIM
Birçok ülke istikrarlı ve kapsayıcı büyüme performansına susamış durumda. Küresel ekonominin büyümede bir tıkanıklık yaşadığı çok bariz. Gelişmiş ülkeler zaten üretkenlikte bir süredir "müzmin durgunluk" yaşıyorlardı. Gelişmekte olan ülkeler de artık eski büyüme performanslarının uzağındalar. Yeni nesil teknolojiler, büyümenin ana motoru olarak görülüyor. Bu yıl Nobel iktisat ödülünü alan üç bilim insanı da teknolojik gelişimin ekonomik ilerlemedeki rolü üzerine yaptıkları çalışmalarından dolayı bu ödüle layık görüldüler. Joel Mokyr teknolojik gelişmenin tarihsel kökenleriyle ilgilenirken Phillipe Aghion ve Peter Howitt "yaratıcı yıkım" fikrini matematiksel modele dökerek yeniliklerin ekonomiyi dönüştürücü etkisini ön plana çıkardılar.
"Yaratıcı yıkım", yeni teknolojilerin eskileri saf dışı bırakarak ekonomik yapıyı yeniden şekillendirdiği bir süreçtir. Yenilikçi şirketler ve sektörler ekonomideki ağırlıklarını arttırırken, hantallaşmış olanların ise pozisyonu sarsılır. Bu süreç, ekonomi için adeta bir kan değişimidir. Teknolojik ilerleme verimlilik artışıyla ekonomik büyümenin ateşleyici gücü olur.
YZ ve kuantum bilgisayarlar gibi yeni teknolojiler, ciddi potansiyele sahipler. Ama son dönemlerde teknolojilerin geliştirilme süreçlerinde refah ve sosyal fayda üretme misyonlarının ağırlığı azalıyor. Bu teknolojileri ekonominin ve toplumun geneline fayda sağlayacak hale getirmek yerine, küçük bir azınlığın servetini arttırmak için araç olarak kullanılıyor. Kâr maksimizasyonu teknolojileri geliştirme süreçlerini domine ediyor. Teknoloji, finans piyasalarında spekülatif yatırımların oyuncağı haline geliyor. Sonuçta yeni teknolojiler eskileri yakıp yıkıyor; ancak vaat ettikleri katma değeri ve dinamizmi yerine koymuyorlar. "Yaratıcı yıkım" sürecinin bir bacağı eksik kalıyor.