Evet... Kürtlere, ''Terörist'' gözüyle bakmak, PKK'ya hizmettir!

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu "Milyonlarca Kürt'e terörist muamelesi yapılıyor" uyarısını sık sık tekrarlarken, müttefiki Akşener de bu iddiayı destekliyor ve "Bu bir felakettir" diyor. Gerçekten Kürtlere "PKK'lı" gözüyle bakmak, teröre hizmet etmektir. Ve gerçekten devlet, yıllar boyunca bütün Kürtlere "terörist" gözüyle bakmakla kalmamış; aynı zamanda "terörist" muamelesi yapmıştır.O halde gelin; tam da terörün can çekiştiği bir dönemde, PKK'ya can suyu anlamına gelen bu "kritik" uyarılara kulak asalım ve biraz "geriye" çekilerek fotoğrafın bütününe bakalım.Kürtler, bu coğrafyanın en "dindar" ırkıdır. Kürtlerle Türklerin dostluğu, "İslâm" ortak paydasına dayanmaktadır. Anadolu'nun kapılarını Türklere açan Malazgirt Zaferi, Selçuklu-Mervanî ittifakıyla kazanılmıştır. Sonraki yıllarda da devam eden bu Kürt-Türk ittifakı; nice zaferlere imza atmıştır. Mesela Kudüs'ü Haçlı işgalinden kurtaran Selahaddin-i Eyyubî Kürt'tür. Osmanlı'yı parçalamaya çalışan İngilizler, özellikle Arapları ve Kürtleri; "Bağımsızlık" vaadiyle ayaklandırmak için yıllarca çaba sarf etmiştir. Arapların aksine Kürtler bu oyuna gelmemiştir. Bu entrikanın farkında olan ve başlatacağı Anadolu Hareketi'nde Kürtlerin önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, Samsun'dan yola çıkarken, Kürt liderlerden Cemilpaşazâde Kâzım'a gönderdiği 11 Haziran 1919 tarihli telgrafta, "Bağımsız bir Kürdistan İngilizlerin plânıdır. Ancak, Kürt kardeşlerimizin merbutiyetini (aidiyetini) teminat altına almak için gerekli hak ve imtiyazları verme yanlısıyım" demişti. (Andrew Mango, "Öz kardeş"ten "inkâr"a, Derin Tarih, Kasım 2014, s. 56-67.)Nitekim İstiklâl Savaşı'na verdikleri desteğe "teşekkür" için 1921 Anayasası'nda Kürtlere "muhtariyet" hakkı verilmiş ve 11. Madde ile de bu özerkliğin çerçevesi çizmişti.Ancak 1923 sonunda CHP'nin (Halk Fırkası) kurulmasıyla birlikte estirilen "Değişim" rüzgârı, Kürtler de fena sallamıştı!"4 ilke"den biri olan "Milliyetçilik", tek parti icraatına; "ırkçılık" olarak yansımıştı. Müslümanlara karşı yürütülen operasyonların da muhatabı olan Kürtler, "çifte mağdur" durumuna düşmüştü.Nitekim 1924'te Hilafetin kaldırılmasına, "Türklerle ortak paydamız ve devletle bağımız koparıldı" diye tepki gösteren Şeyh Said'in 1925'teki kıyamı; "Kürt İsyanı" olarak yansıtılmış ve keskin politika değişikliğine gerekçe yapılmıştı. Bazı örneklerle bu süreci somutlaştırmaya çalışalım...KÜRTÇE KONUŞAN İSTİKLAL MAHKEMESİNE...Meclis Başkanı Abdülhalik Renda'nın hazırladığı ilk "Kürt Raporu", "CHP Zulmü"nün "navigasyonu" olmuştu. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgede "Türkleştirme" yapılmasını öngören rapor, Kürtlerin; kendi dillerini konuşmasını "Milli aidiyete darbe" olarak görmektedir! Bu rapor ışığında, 8 Aralık 1925'te başlatılan "Güneş-Dil Teorisi" ve "Vatandaş, Türkçe konuş!" kampanyalarıyla, "Kürt ve Kürdistan" ibareleri yasaklanmıştı! Nitekim 24 Eylül 1925'te yayınlanan "Şark Islahat Plânı"nın 13. Maddesi'nde Kürtlerin yaşadığı il ve ilçeler sayılıyor ve "Buralardaki devlet dairelerinde, mekteplerde, çarşı ve pazarda Türkçeden başka lisan kullananlar devlete karşı gelme suçuyla cezalandırılır" deniyordu. "Devlete karşı gelmek" ise "idam fabrikası" gibi çalışan İstiklâl Mahkemesi'nin sahasına giriyordu. Kürtlerin TSK'dan ayıklanması konusunda da özel çaba sarf ediliyordu. 1928 yılında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın imzasıyla Askerî liselere gönderilen "gizli" emirle, "Kürt çocuklarını ayıklayın" talimatı verilmişti! Çarpık CHP zihniyeti; batıdaki okullardan "Kürt'sün" diye attığı öğrencilerin doğudaki okullarda okuyan kardeşlerine de, her sabah "Türk'üm..." dedirtiyordu!CHP'nin Kürtlüğü ve Kürtçeyi yok etme operasyonu, Kürtlerin yoğun yaşadığı köy ve şehirlerde ise korkunç bir "katliam"a dönüşmüştü.Şeyh Said İsyanını bahane eden devlet, Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen Kürtlerin köylerine; günlerce bomba yağdırmıştı! Ağrı'da yürütülen katliamlardan kaçarak Zilan Deresi'ne sığınan 15 bin Kürt imha edilmişti! (Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930) Bu sayı, Kürt yazar Hesen Hişyâr Serdî'ye göre ise 47 bin idi!CHP Hükümeti, 1931'de çıkardığı 1850 sayılı kanunla, bu katliamları "suç" olmaktan çıkararak memurlarını korumuştu!Zaten onları teşvik eden bizzat Başvekil İsmet Paşa idi. 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet'e verdiği demeçteki, "Bu ülkede sadece Türkler ırksal hak talep etme hakkına sahiptir. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, karşı çıkanları yok edeceğiz" demişti. BAKAN'DAN KOMUTANA: ONLARI MAĞARAYA GÖM...Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tunceli 4. Umum Müfettişi Abdullah Alpdoğan'a 26 Nisan 1937'de gönderdiği "Çok gizli" mektupta şu inanılmaz ifadeleri kullanmıştı:"Yakıcı ve boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışıyor ama başarılı olamadılar. Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin derhal tedarik edilerek yerine ulaştırılması emri vermişlerdir. Bütün şakileri o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar."Bu katliam talimatının aynen yerine getirildiğini yine Şükrü Kaya'nın "teşekkür" mektubundan anlıyoruz: "Muhterem Komutan, Mağaralarda kullanılan gazların şakileri tamamen bertaraf ettiğini bildirmişsin. Gazan mübarek olsun. Madalya ile taltif edileceğini bildirmek isterim."Bakan bey, matbuatı uyarmayı da unutmamıştı! Cumhuriyet'in sahibi Yunus Nadi'ye gönderdiği mektupta, "Muhabirinizin çektiği; Dersim'in Islahı Projesi fotoğraflarını bakanlığımıza iade ediniz" diyordu. Ayrıca 4 Temmuz 1937 tarihli gazetede çıkan haberi beğendiklerini belirterek, "Harekât" ile ilgili haberlerin bakanlıkça kontrol edildikten sonra yayınlanması konusundaki mutabakatı hatırlatmıştı. Hükümetin beğendiği haberde, Kürtleri imha eden asker, "Kahraman Türk Çavuşu..." başlığıyla övülmüştü!ÇAĞLAYANGİL, KILIÇDAROĞLU'NA DERSİM KATLİAMINI ANLATTICHP lideri Kılıçdaroğlu'nun memleketi olan "Dersim'in temizlenmesi"ne özel önem veriliyordu. Köylerin nasıl yakılacağını anlatan "Eşkıya Takibi ve Mağara Aramaları İçin Talimatnameler" el kitabı hazırlanmıştı. Operasyona katılan pilot Sabiha Gökçen, "Canlı ne görürseniz ateş edin emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk" demişti!Köylerin ve mezraların nasıl yakıldığını, mağaralara sığınanların ise zehirli gazla nasıl imha edildiğini İhsan Sabri Çağlayangil, Dersim Katliamını merak eden Kemal Kılıçdaroğlu'na, 1986 yılında; açık yüreklilikle her şeyi anlatmıştı: "(Kürtler) mağaralara iltica etmişti. Ordu, mağaraların içinde zehirli gaz kullandı. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu." (Ses kaydı: https:www.dailymotion.comvideox15ws9r)Kılıçdaroğlu, çok merak ettiği bu çarpıcı ayrıntıları nedense hiç dile getirmemişti! (Soner Yalçın, Kılıçdaroğlu Sordu, Çağlayangil Yanıtladı. Konu: Dersim, Hürriyet, 22 Ağustos 2010)Hızını alamayan CHP Hükümeti, Almanya'ya peşin para göndererek; kemikten geçerek iliği yakan "İperit (Hardal) gazı" siparişi verilmişti. Bu gazın nerede kullanılacağı sorusuna, Kürtleri kastederek "Eşkıyaya karşı" cevabı verilmesi üzerine Almanlar, "Biz bu gazı devletlerin, kendi milletine kullanması için üretmedik" diyerek, parası ödendiği halde göndermemişti. Harekât bittikten sonra gönderilen 30 ton zehirli gaz, Mamak'ta bulunan Gaz Kimya hanesi yakınındaki tel örgülü arazide; açıkta duran bidonlarda yıllarca bekletilmiş ve 1950'den sonra imha edilmişti. (İşgale Benzer Hıyanetler, s. 97)Tek parti yönetimi ırkçılığa doymuyordu! İşi "kafatası taraması"na kadar götürmüşlerdi. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, (geleceğin Millî Eğitim Bakanı) Reşid Galip ve (geleceğin Başbakanı) Şemsettin Günaltay, 10 ayrı ekip ile Anadolu'nun 10 değişik bölgesinde 40 bin kişinin kafatasını ölçerek "Türk" olup olmadıklarına karar vermişti! Kafatası ölçüm sonuçlarının açıklandığı, 18 Eylül 1930 Gölcük Yaylası'ndaki basın toplantısında Bakan Bozkurt, "Türk vatanında, 'öz Türk' olmayanların bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi; köle olmaktır" demişti. (Aydın Engin, Cumhuriyet, 21 Eylül 2014)Kürtlere yönelik CHP zulmünü burada anlatmakla bitiremeyiz. Daha nice vahim ayrıntıları merak edenler, bu konuda yazılmış kitaplara müracaat edebilir. Biz sonraki döneme geçelim...BU ZULÜMLERİ, DARBECİLER DE AYNEN DEVAM ETTİRMİŞTİDP iktidarında bırakılan Kürtleri yok sayma politikası, devlet yönetiminde CHP zihniyetini hâkim kılmak için yapılan 27 Mayıs darbesiyle tekrar hortlamış, cuntacılar; darbeden dört gün sonra 485 Kürt lideri, Sivas'taki sürgün kampında toplamıştı. Millet Meclisi'nde "Kürt ve Kürtler" demek bile yasaklanmıştı. İnkâr hastalığı öylesine depreşmişti ki, Diyarbakır'a giden Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, kendisini dinleyen Kürtlere, "Bu memlekette Kürt yoktur. 'Kürdüm' diyenin suratına tükürürüm!" demişti! 5 Ekim 1960 tarihinde, güya uzun vadeli stratejiler geliştirmek için kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, kalkınma projelerine(!) "Doğu'nun Türkleştirilmesi" ile başlamıştı! "Karma" yatılı okullar açarak ve Türk erkekleri; Kürt kadınlarla evlendirerek Türklük bilinci(!) vereceklerdi! CHP'nin ırkçı tavrını, 12 Eylül 1980 darbecileri de; katılaştırarak sürdürmüştü. 19 Ekim 1983 tarih ve 2932 sayılı kanunun 2. Maddesinde, "Türkiye'nin tanıdığı devletlerin birinci resmî dili dışındaki herhangi bir dilde düşüncelerin açıklanması ve yayınlanması yasaktır" deniyordu. "Kürtçe yasağı bunun neresinde" diye düşünebilirsiniz. "Kürtçe" ifadesini kullanmamak için, "Irak'ın 2. resmî dili olan Kürtçe ile..." demek istemişlerdi!"Bilinmeyen dil" faciası, Kılıçdaroğlu'nun iddia ettiği gibi Meclis'te değil, mahkeme salonlarında yaşanmıştı. CHP zihniyetinin hâkim olduğu dönemde, Türkçe bilmediği için Kürtçe ifade veren Kürt vatandaşlarımız için düzenlenen tutanaklarda "Bilinmeyen dil" tabiri kullanılmıştı.PKK TERÖR ÖRGÜTÜ, CHP ZULÜMLERİNİN ACI MEYVESİDİRDoğu Anadolu'da "Kürdistan" adında kullanışlı bir uydu devleti kurmakta başarılı olamayan İngiltere, Chatham House analizlerinden sonra strateji değiştirmiş, ortam; tahrik ve istismara hazır hale gelince "2. aşama"ya geçmiş ve 27 Kasım 1978 tarihinde, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde, "Kürdistan İşçi Partisi"ni (PKK) kurmuştu. İlginçtir, "Kürtleri kurtaracağı" iddia edilen PKK'yı kuran 22 kişiden 10'u, Kürtlerin katili olan CHP'li "Türk"lerden oluşuyordu. (İşgale Benzer Hıyanetler, 101)İstismar örgütü PKK'nın ve istismar siyasetçisi HDP selefinin kurulmasıyla, Kürtlerin çilesi de şekil değiştirmişti! Kürtleri imha etmekle bitiremeyen; inkâr etmekle değiştiremeyen "CHP zihniyeti", PKK eylemlerinin yoğunlaşmasıyla birlikte de, "terörist" ilan etmişti! Marksist bir örgüt olan PKK'nın işlediği vahşi cinayetlerin faturasını, Kürt mütedeyyinlere kesmekte hiç zorlanmamışlardı! Bu çirkin yakıştırma, Kürtlere; zehirli gaz katliamlarından daha büyük zarar vermiş, örgüte ise görülmemiş destek sağlamıştı! Terör örgütünü hızla büyüten "mümbit" bir ortam oluşmuştu! Bırakın "terörist yetiştirme okulu" gibi çalışan Diyarbakır Cezaevi'ni, devletin herhangi bir dairesine hatta hastanesine yolu düşen en mutedil Kürt bile, oradan "devlet düşmanı" olarak çıkıyordu! Yani devlette yuvalanmış CHP zihniyeti Kürtleri ısrarla PKK'ya itiyordu! Aralarından biri de, "Bir Kürt ailenin çocuğu dağa çıkmışsa bunun sorumlusu o mağdur anne-baba değil; devlettir" demiyordu! Nasıl bir hıyanet çarkı dönüyorsa, "PKK" ile "Kürtler"in ayrıştırılmasına izin verilmiyordu! Zaten CHP'nin hazırladığı bütün "Kürt Raporları"nda, terörün ancak "güvenlikçi" politikalarla; yani Kürtlere zulümle önlenebileceği savunuluyordu!"BİSSE"YE, DGM'DE "EDİ BESE" SORGUSU!CHP zihniyetli asker ve bürokratın bu Kürt düşmanlığı maalesef 2000'li yıllara kadar kadar devam etmiş, hatta "laiklik şartı" haline getirilmişti. 1999'da "Yılın Sanatçısı" seçilen Ahmet Kaya, ödül töreninde "Yeni albümde bir Kürtçe şarkı olacak" dediği için salondaki "laikler" tarafından küfür ve çatal-bıçak yağmuruna tutulmuş, linçten garsonlar sayesinde kurtulmuştu. Şimdi Kürt kardeşlerinden(!), CHP'ye oy isteyenler o gün sahneye fırlayıp "10. Yıl Marşı" söylemiş, peşinden bir de "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısı patlatarak, Kürtlere "Defolun" demişti!Bu paranoya o kadar ileri gitmişti ki, meşhur "BİSSE"nin sahibi Mustafa Kefeli, Adana DGM'de "Senin firmanın ismi Kürtçe "EDİ BESE"yi (yeter artık) çağrıştırıyor, bu ismi özellikle mi seçtin" diye sorgulamıştı!Devlet, batıda baş edemediği bütün soytarı bürokratları; "Sürgün Bölgesi" diye isimlendirdiği Doğu ve Güney Doğu illerine gönderiyor, onlar da sürülme hıncını Kürtlerden alıyordu. Askerin, "terör örgütüyle mücadele" adı altında Kürtlere yaptığı zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu ve bu zulümler, terör örgütü için âb-ı hayat anlamına geliyordu! 2008 yılında; biz yayın yönetmenlerine "Terörle Mücadele Brifingi" veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, "5 bin civarında terörist var. TSK bu sayıyı defalarca sıfırladı ama hâlâ 5 bin terörist var" demiş ve terörün sadece silahlı mücadele ile bitirilemeyeceğinin ısrarla altını çizmişti! Ama ne gariptir ki, Kürtlere yaptıkları zulümlerle terör örgütünü asıl kendileri besliyordu!AK PARTİ YANLIŞI DÜZELTTİ, PKK DARBE YEDİBirçok kronik hastalık gibi teröre