Sevgili Altan bey

Sizi şanınıza yakışır bir cenaze ile uğurladık sanırım.

Her cenaze gideni tanımlar. Bir cenaze için "güzel" sıfatı kullanılabilir mi, bilmiyorum ama sizinki gördüğüm en güzel cenazelerden biriydi.

Teşvikiye Camisi'nin avlusu çepeçevre çiçek ve bağış çelenkleriyle donanmıştı.

Avluda sizin ruhunuzun bir araya getirdiği, yolları birbiriyle çok yerde kesişmiş son derecede türdeş ve anlamlı bir kalabalık vardı.

Kendi adıma meslek yaşamımın geçmişini sanki orada bir arada buldum: Cumhuriyet, Sabah, Milliyet dönemlerimde her kimle çalıştıysam, hemen neredeyse eksiksiz oradaydı. Yalnız bir "son görev"le değil, herkes size olan bağlılık duygusuyla oraya gelmişti.

"Aman dışarı çıkmayın" uyarılarının yapıldığı, mevsimin rekor sıcaklarından birinde, Teşvikiye'nin avlusu dar gelmiş, kalabalıklar caddeye taşmıştı.

Yokluğu ile dikkat çeken tek isim Kılıçdaroğlu oldu.

İkiz kardeşi Adil Kılıçdaroğlu'nu yitirdiği için elinde olmayan nedenlerle gelemediğini öğrendik. Ama ister istemez aynı camide bir yıl önce yaşadığımız, unutamadığım görüntüler gözümün önüne geldi.

68 yıllık hayat arkadaşınız Aysel Öymen'i gene buradan uğurlarken çiçeği burnunda genel başkan Özgür Özel ve İmamoğlu olabildiğince iddiasız bir şekilde içeri girmiş, sonra arkadan koruma orduları ile kalabalığı yaran eski genel aşkan Kılıçdaroğlu disiplinle baş sağlığı kuyruğunda bekleşen biz fanileri adeta ezerek geçmişti.

Bu kez malum nedenlerle Özel yalnızdı. Ama etrafında geçen yıl olmayan muazzam bir kameraman bulutu vardı.

GİDERİLMEYEN DEMOKRASİ ÖZLEMİ

Cenaze dönüşü, arkada kalan anılarınızdan kopamadım...

Demokrasi Tramvayı kitabım için unutamadığım hoş bir sunum yazmış, "değerli meslektaşıma" hitabıyla imzaladığınız tüm kitaplarınızı sonra bana eksiksiz yollamıştınız.

Nedense bir türlü okuma fırsatı bulamadığım son kitabınız Kuşaklar Arası'nı kütüphanemden çıkardım ve son satırına dek elimden bırakamadım.

"Kuşaklar Arası", sizinle, 90. yaşınızda yapılmış sürükleyici bir nehir söyleşisi.

Söyleşi için aranızda 66 yaş fark bulunan bir "Y kuşağı" temsilcisi -Atahan Ünal'ı- seçtiğiniz için, sohbet bir dedenin torunuyla yaptığı samimiyet havasında akıp gidiyor.

Anıları kendi ifadesiyle ancak "2010 itibarıyla netleşmeye başlayan" ve sadece AKP Türkiye'sini tanıyan Atahan, "eski Türkiye"yi kodlamaya çalışıyor.

Siz de hayranlık duyduğum bir cesaretle, kuşaklar arasında açılmış olan tüm makasları ve boşlukları doldurmaya çalışan bir sabır ve istekle anlatıyorsunuz.

"Başlayanlar için Cumhuriyet Türkiye'sinin yaşanmışlıklarını" aktaran bir belge-kitap "Kuşaklar Arası".

Bu belge ile gütmüş olduğunuz amacı bizzat, "Gençler, özellikle de senden sonra doğan gençler" diyerek açıklıyorsunuz:

"Sadece bu dönemdeki 'demokrasi anlayışı'na tanık oldukları için, demokrasiyi şu anda yaşadığımız gibi bir rejim zannedebilirler. Oysa, Türkiye'nin bir demokrasi geleneği var. Ben o geleneğin, yani demokrasinin var olduğu dönemleri de yaşamış biri olarak bunları yazmam gerektiğine inanıyorum... Ki yaşayanlar hatırlasınlar, gençler de yaşayanlardan işitsinler."

Bu önemli misyonun ötesinde Uğur Mumcu, İlhan Selçuk