Bahçemizde yeşerirken biz
Ender günlerde olur bu. Şu an olan.
Otururum ve ne yazacağımı bilemem o gün.
Halbuki benim aklım hep meşgul çalar.
Kalbim taşar durur.
Hep kolayca güleceğim ve dokunsanız ağlayacağım bir şey olur.
Coğrafyamda geniş vadiler uzanır.
Üzerinde bulutların tepsi gibi durduğu koca koca dağlar ve birden açarak çiçekleri şaşırtan bir güneş olur.
Yağmuru olur, çocukların içine atlayıp oyun oynadığı su birikintileri olur.
İklimler gezinir gözlerimde.
Ağzımda, hep düşmek üzere hazır duran bir lokma cümle olur.
Düşünmeden yazanlardanım, anlamışsınızdır.
Harfler düşüncelerimden hızlı koşar.
Şarkı yazarken bile böyle olur.
Ne dediğimi ancak kaydettiğimde duyarım.
Düşüncemin yetişemediği yerlere gidebilmek en büyük şansım.
İçimdeki atlılar benden önce koşar. "Durun! Nereye gidiyorsunuz" diye ben peşlerinden giderim.
İnsanın yazmak istediği, başkalarının onun yazmasını istediği, hatta başkalarının onun yazmasını falan istemediği ama başkaları o, onu yazsın ister diye düşündüğü düğümleri olur.
En azından benim için olur.
Ben başkalarının beklentilerini, bahçesinden ayrık otu ayıklayan bahçıvanlar gibi, sabah uyanır uyanmaz sökmeye başlarım.
Onları sökmezsem, asıl büyütmek istediğim bitkilerim yeşermez.
Ağaçlarım meyve vermez. Kimse kimsenin bahçesini, orada neyin yeşereceğini kendisi kadar bilemez.
Size de şunu ek, bunu sakın ekme diyen olursa, dinlemeyin. Toprak sizin.
Yağmur, güneş ve tohum sizin. Bu bahçede de yaşayacak olan sizsiniz.
Hayatımız biricik. Saatlerimiz çok kıymetli.
Hayatımızdakiler, ailemi, sevdiklerimiz şimdilik burada.
Her gün birinin varlığı için kutlanacak bir festival aslında.