Şeriatı dar sahada izah etmek yanlış olur

Dünya toplumlarının insan bir idari sistemi olarak "Demokrasiye" teveccühlerini iyi değerlendirmek lazım. Şeriat dinin, bütün hayatın sahalarını içine alan bir hakikattir. Fakat bizim toplumumuzda maalesef sadece had cezaları akla geliyor. Bunlar dinde var. Ama Şeriatı dar sahada izah etmeye çalışmak yanlış olur. Şeriatın yüzde doksan dokuzu ahlak, ibadet, iman, fazilet vb. esas değerlerdir.

DİZİ: GEBZE YETİŞKİNLER OKUMA PROGRAMI NOTLARI -2-
NEJAT EREN

Üçücü sunumu gerçekleştiren Prof. Dr. İlyas Üzüm'ün konusu da "Cumhuriyet, şeriat ve demokrasi" Konuyla bağlantı ve izahı ayet, hadis ve Risale-i Nurlardaki izahlarla kendine has üslubuyla izah etti. Adalet ve hukukun İslam'daki, ümmetteki, Hz Peygamberin ve Hulefa-i Raşidin'in uyguladıkları adalet ve idari sistemin Kur'an'ın en temel esaslarından olan adalet olduğunu ve Kur'an'ın siyasi alanı ihmal etmediğini, İlâhi nizam olarak emirlerini esas olarak koyduğunu belirtti. Bediüzzaman'ın da bu esasları asrın anlayışına uygun olarak net bir şekilde ortaya koyduğuna dikkat çekti.

Prof. Üzüm, özetle şunları kaydetti: "Zamanın helezonik akışı içerisinde Bediüzzaman'ın Üçüncü Saidlik dönemine işaret etmektedir. Emirdağ Lahikasında bu konular açıkça belirtilmiştir. Kur'an'ın vahiy ölçülerini anlayarak topluma siyasetin nasıl olacağı anlatılmalı ki insanlar sağa sola sapmasınlar. Kur'an dört esasıyla Tevhid, Haşir Nübüvvet, Adalet ve ibadet esaslarıyla bağdaştırıp sağlıkla işlenmeli ve anlatılmalıdır. Kur'an'ın topluma ve siyasi alandaki hakikatleri bütünüyle, ibadetin de, siyasetinde, nübüvvetin de sadık bağlarını kurmaya ihtiyaç vardır.

Bu bağları kuramazsak sathi fikirler kafalarda belirir. Risale-i Nurlar bütün bunları güzelce anlatmaktadır. Dünya toplumlarının insan bir idari sistemi olarak "Demokrasiye" teveccühlerini iyi değerlendirmek lazım.

Şeriat dinin bütün hayatın sahalarını içine alan bir hakikattir. Fakat bizim toplumumuzda maalesef had cezaları akla geliyor. Bunlar dinde var. Ama Şeriatı dar sahada izah etmeye çalışmak yanlış olur. Şeriatın yüzde doksan dokuzu ahlak, ibadet, iman, fazilet vb. esas değerlerdir. Dünyadaki İslâm ülkelerinde yapılan değerlendirmelerde şeriat Türkiye'de 12, Afganistan'da 90, Azerbaycan'da 8. Halbuki bizim toplumumuzun İslam kimliği 90'larda. Netice neden 12 Çünkü, toplum şeriat ve dinin asıl anlamına uzaktır. Eğitilmemiştir.

Dinde baskı yok. Ama İslâm ülkelerinde baskı ve istibdat var! Bu bir tenakuzdur. Şiddet, baskı, zorlamanın olduğu yerde adalet, hürriyet, ilim gelişmez. Afganistan'da 90 şeriat var! Ama dünyada kaç insan orada yaşamak ister. Orada bulunan insanlar uçağın kanadında oradan kaçmak istiyorlar. Neden Orada İslâmın özü yok! Siyasi bir istibdat, "Şeriat" adı altında baskı ve istibdad var. İslam ülkelerindeki hürriyet ölçülerine bakmak lâzım! Bize düşen doğru İslamı anlamak, hazmetmek ve yaşamak ve yaşatmaya çalışmaktır.

Namazdan sonraki tesbihatın önemi

Dördüncü sunum ise Hasan Karacan tarafından "Namaz tesbihatının kudsi kaynakları: Kur'an ve sünnet perspektifinde Nur talebelerinin namaz tesbihatı" konusu üzerinde oldu. Karacan özetle şunları belirtti:

"Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı sağlayan önemli bir unsurdur. Bu irtibatı sağlamada -İlâhî emrin gereği olarak- namaza müteakiben yapılan zikirler büyük bir önem arz etmektedir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatında namazdan sonra okunması sünnet olan tesbih, tahmid, tehlil, zikir ve salâvatın, her türlü şerden Allah'a sığınma ve Allah'ın isimleri ile dua etmenin "velâyet-i Ahmediyenin evradı" olduğunu söyler.

Namazlardan sonra yapılan zikir ve tesbihat da bu farza icabet etmenin önemli bir vesilesidir. Tesbihat, Allah'a yaklaşmak ve Hz. Peygamberin (asm) önemli bir sünnetini yerine getirme gayesi ile de asr-ı saadetten günümüze kadar kesintisiz olarak uygulana gelmiştir.

Namazdan sonra salâvat getirmek sünnete uygun bir davranıştır. Bir hadiste Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur: 'Biriniz namazı kıldıktan sonra, Allah'a hamd u sena etsin, sonra Peygambere salâvat getirsin, ondan sonra dilediği duaları yapsın.'

Salât, dua etmek, hayrı ve hayrı celp edecek sözleri söylemek anlamına gelmektedir. Allah'ın Peygamberimize salâtı, kendisine hayır takdir etmesidir; ona rahmet ve mağfiret etmesi, bereketini ve rızasını lütfetmesi ve meleklerinin yanında onu övmesidir.

Namazlardan sonra, ciddi bir mazeret bulunmadığı durumlarda, yerinden hemen ayrılmayıp bir süre daha zikir ve tesbîhata devam etmek sünnettir. Hz. Peygamber (asm), namazların ardından bunun yapılmasını teşvik etmiş, bir kişi namaz kıldığı yerden ayrılmadıkça meleklerin ona dua etmeye devam edeceğini haber vermiştir. Nur talebelerinin vird edinip namazlardan sonra yaptığı tesbihatın muhtevası ve tertibinin ise Kur'an ve Sünnete uygun olduğu ortadadır. Bunun yanı sıra yapılan tesbihat oldukça kapsamlı ve öz zikirleri ihtiva etmektedir. Kur'an-ı Kerim'in bir talebesi ve bu zamana bakan bir dersi olan Risale-i Nur Külliyatında birçok kereler namaz tesbihatının önemine değinilmektedir. Hatta Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri 'Şu kısa tarîkın evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.' sözü ile namaz tesbihatının imanın tezahürü ve tasdiki açısından ne kadar büyük öneme sahip olduğunu ortaya koymuştur.