Yağma yok!

Asgari ücreti (öyle veya böyle) devlet belirliyor ama asgari ücreti ödeyen (genelde) özel sektörde, kayıtlı işçi çalıştıran iş yerleri. Lokanta, berber, bakkal, tamirhane, KOBİ, fabrikalar. Vergi ve sosyal sigorta ödemelerini işveren yapar. Ayrıca asgari ücret ödediği işçiyi, iş yerine taşımak için harcama yapar. Yemeğinin faturasını servis ücretini öder, değişik vesilelerle çalıştırdıklarına düzenli sosyal imkân sağlar.

Bir iş yerinde işçiye yapılan zammın maliyete etkisi başka, ekonomi genelindeki etkisi başkadır. İşte bu ayrım yapılmadığı için bol keseden atıp tutuyorlar. Ekonomi genelinde işçilik maliyeti artınca, işletmede kullanılan girdilerin maliyeti de artar. Açık anlatımıyla işletmelerde işçilik maliyetinin hem doğrudan hem de kullanılan girdiler nedeniyle dolaylı bir yükü vardır.

Asgari ücrete zam, sadece asgari ücret alanların ücretlerinde artış sağlamaz. Ekonomide genel olarak tüm ücretlerde aynı ölçüde olmasa da artışın kapısını açar. Çalışanlar asgari ücretin çok artırılmasını, işveren az artırılmasını bekler. Bunun için her ülkede (ABD'de bile) asgari ücretin ne olacağına (hakem olarak) devlet karar verir.

Devlet işçiyi memnun etmek için asgari ücreti artırmak ister ama, asgari ücretin yükselmesi sonucu ülkede enflasyonun azmasını istemediği için bu artışı sınırlı tutmak mecburiyetindedir. Yoksa kaşıkla verdiği para şu anda tetikte bekleyen aç marketler tarafından kepçeyle geri alınır. İşçi yine bunalır.

Türk-İş Başkanı; "Asgari ücret refah payı ile birlikte 29 bin 583 lira olmalı. Bu rakamı vermezseniz karara imza atmam"diyor... O atmasada Erdoğan'ın imzasıyla yürürlüğe girer...

17 bin lira olan asgari ücret 74 artarsa ne olur hiç düşünmüyorlar. Bu kadar yüksek bir ücret kabul edilirse, maliyeti arttığı için işverenin işçi çıkaracağını hesaba katmıyorlar İşçiyi kurtlar sofrasına atıyorlar.