Üçüncü On Yılında Erdoğan Yönetimi

Seçimler tamamlandı. Muhalefet çevreleri kendi destekledikleri adayı, seçimleri kaybettiğine daha tam ikna edemeden, tartışmasız bir şekilde yeniden seçilen Erdoğan çoktan kabinesini açıklamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi niçin kaybettiğini kendi destekçilerinin karşısına çıkıp açıklamadan, iktidarın hem yasama greubu hem de yürütme organı, kendi görev alanlarına ilişkin çalışmalara hızla başladılar. Muhalefetin seçilen bazı milletvekilleri, seçimin hemen ardından deniz kıyısı tatil beldelerinden selfie görüntüleri yayınlarken, Erdoğan kendi grubuna, seçim döneminde verilen sözlerin yerine getirilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri Meclis tatile girmeden yapma talimatı verdi. Yani verilen sözler yeni yasama dönemine bırakılmayacak. Seçimi kaybeden aday, kendi parti yönetimini toplayıp seçim sonuçlarını bile tam değerlendirememişken, Erdoğan yeniden göreve başlama töreninin akşamında kabinesini hemen açıkladı. Yeni atanan bakanlar vakit kaybetmeden görevlerine odaklandılar. İşte bu durum aynı zamanda başkanlık sisteminin sonucudur. Eski sisteme devam edilseydi, parlamentoda aslında şu anda hiçbir parti yasama çoğunluğunu sağlayamadığı için koalisyon görüşmeleri başlayacaktı. En çok oyu alan AK Parti, sırasıyla diğer partileri ziyaret edecek, onların görüşlerini alacak ve hükümet kurması muhtemel parti ile koalisyon pazarlığına başlayacaktı. Eğer bir parti ile günlerce süren pazarlık olumlu sonuçlanmaz ise sıradaki diğer parti ile aynı süreçler tekrar yaşanacaktı. Hatta birinci gelen parti, hiçbir parti ile hükümeti kurmada anlaşamaz ise cumhurbaşkanı görevi ikinci partinin genel başkanına verecek ve sırasıyla o da aynı süreci takip edecekti. Hükümeti kuracak partiler koalisyon için anlaştığında, bakanlıkların ve devletin üst kademe yönetiminin partiler arasında dağılımı pazarlığı yine günlerce sürecekti. Buradan da sorun çıkmaz ise, bakanlar kurulu listesinin cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp onaylanmayacağı, Meclisten güven oyu alıp alamayacağı gibi yeni tartışmalar başlayacaktı. Yani seçim sürecinde kaybedilen zaman yetmezmiş gibi bir de hükümetin kurulması sürecinde de zaman kaybedilecekti. Belki de partiler aralarında anlaşmayacak ve seçimler yenilenmek zorunda kalınacaktı. İkinci kez deneyimlendiği gibi, yeni sisteme geçildikten sonra bunların hiç biri yaşanmadı. Koalisyon pazarlıkları, bakanlıkların ve devletin üst yönetiminin, partiler arasında paylaşılması gibi süreçler seçimden önce toplumun gözü önünde gerçekleştiği için seçmenler seçimde bu partilere iktidar şansı vermedi. Hatta seçmen, yönetimde istikrarı çok önemsediği için yürütme ve yasama uyumunu da dikkate alan bir sonucun ortaya çıkmasını sağladı. Seçimden sonra uyumlu çalışacak, bakanlık pazarlığı yapmayacak ittifaka ve o ittifakın adayına oy verdi. Muhalefet, 2018 seçimlerin itibaren eski sistemin özlemi ile siyaset yaptı. Kağıt üzerinde teorik ve soyut olarak eski sistemin daha iyi olduğunu anlatırken, seçimlere gidildiği dönemde koalisyon pazarlıkları ve bakanlık paylaşımları ile eski sistemle Türkiye'nin yönetilemeyeceğini seçmene uygulamalı olarak gösterdi. Seçim sonuçları bu bağlamda yeni sisteme tekrar güven oyu olarak tecelli etti. Muhalefet eski sisteme takılıp kaldığı için kendi siyasetini ve söylemini de yeni sistem için ikna edici bir boyuta taşıyamadı. Böyle olduğu için yoluna nasıl devem edeceği ile ilgili giderek derinleşen krizler yaşıyor. Hani Erdoğan'ın Çevresinde Liyakatli İnsanlar Yoktu CHP, yedi dönemlik milletvekilleri ile seçime girip tekrar kaybederken, üçüncü on yılında Erdoğan, on sekizinci seçimini kazanarak, hem Meclis grubunu hem de kabinesini önemli oranda yeniledi. Başkanlık sisteminin avantajları bu yenilenme sürecinde de net biçimde ortaya çıktı. Yasama ve yürütmenin katı ayrılığından dolayı yasamanın üyeleri aynı zamanda yürütmenin de üyesi olamayacağı için Erdoğan insan kaynağı yönetimini buna göre dizayn etti. Deneyimli eski bakanları yasamaya kaydırırken, kabinede kendi alanlarında tecrübeli yeni isimlere yer açtı. Bir anlamda bu durum, bir lider için krizlere yol açmadan siyasi elit yönetimine de imkan sağladı. Yeni kabine, Erdoğan'ın siyasete ve bürokrasiye kendi döneminde dahil ettiği ve bir anlamda yetiştirdiği kişilerden oluştu. Bu bağlamda, Erdoğan siyasetinde devamlılık içinde değişim süreçlerinin olumlu sonuçları bir kez daha test edilmiş oldu. Erdoğan, uzun dönemli siyaset yolculuğunda yeni bir siyasal ve sosyal sermayenin oluşmasını hep önemsedi. Erdoğan, 2002 yılında iktidara geldiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde belediyede yetişen ekibini, Ankara'ya transfer etti. Yerel yönetimlerde tecrübe kazanan ve başarılı olan yöneticiler, siyaset ve yönetim kademelerinde de başarılı bir kariyer sergilediler. Erdoğan, iktidarı boyunca ekibine yeni isimleri dahil ederek, sorumluluk ve yetki vererek onların yetişmesini sağladı. Bu isimler, kritik dönemlerde ortaya koydukları, duruş, siyaset ve yönetim becerileri ile sınandılar. Performansları ile katma değer üretenleri daha üst görevlere getirerek yolculuklarını devam ettirdi. Bazı dönemler görevden aldıklarını yine söz konusu süreçte "duruşları" üzerinden takip ederek, bir sonraki dönemde tekrar başka görevlere getirdi. Yeni kabinenin üyelerine tek tek bakıldığında, bir çok ismin 2002'den bu yana farklı ve kritik görevlerde sürekli yer aldığı görülüyor. Yasamadan, yürütmeye, parti yönetiminden, bürokrasiye kadar farklı kademelerde görev alanlar yine kendi uzmanlıklarına göre bu dönemde kabineye girdiler. Bu bağlamda, bir dönem ara veren üç bakan yeniden aynı bakanlıklara atandı. İki bakanın görevi değişmeden devam ediyor. Üç bakan yardımcısı, deneyim kazanmalarının ardından bakan oldular. Atandıkları bakanlıklarda, daha önceden müsteşar, genel müdür,