ABD başta olmak üzere öne çıkan uluslararası aktörlerin İsrail soykırımına engel olmak bir yana Netanyahu yönetimini neredeyse koşulsuz desteklemesi, İsrail sorununu küresel düzeyde giderek derinleştiriyor. Uluslararası toplumun kaygıları artsa da şu ana kadar İsrail'i durduracak radikal bir politika değişikliğine gidilmedi.
Netanyahu yönetimine ekonomik, siyasi ve askeri desteğin devam etmesi İsrail'in sadece Filistin'le sınırlı olmayan saldırılarının önünü açtı. Son bir yıl içinde Lübnan, Suriye, Yemen, İran, Tunus ve en son Katar'ın egemenliğini ihlal eden saldırılar düzenledi. İsrail, Gazze'de soykırıma devam ediyor. Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırımla suçlanmasına rağmen müttefikleri, İsrail'e değil ceza mahkemesinin üyelerine yaptırım kararı aldı.
Dolayısıyla, Trump'ın, İsrail'in saldırısından "heyecan duymadığını" ve kendilerinden habersiz yaptığını söylemesi inandırıcı bulunmuyor.
İsrail'in Katar'a saldırısı ABD'ye müttefik ya da değil, bölgenin bütün ülkelerinin hedefte olduğunu gösterdi. ABD açısından Katar sıradan bir ülke değil. Ortadoğu'daki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapıyor. 10 bine yakın ABD askerinin bulunduğu bu üssün inşasını Katar devleti bizzat kendi bütçesinden karşılaşmıştı.
Trump ikinci kez başkan seçilmesinin ardından Katar'la ticari işbirliğini 1.2 trilyon dolara çıkardı. Yine aynı dönemde Katar Havayolları, Boeing'le 96 milyar dolarlık uçak siparişi anlaşması imzaladı. Katar'ın ABD ile ekonomik ilişkileri bunlarla sınırlı değil. Amerikan eğitim sisteminde, düşünce kuruluşlarında ve lobi şirketlerinde Katar'ın çok büyük bir ekonomik etkinliği var.
Katar, ABD'nin tarafı olduğu birçok çatışma ve anlaşmazlığa bugüne kadar arabuluculuk yaptı. Daha önce Afganistan'dan çekilme sürecinde de arabuluculuk rolünü layıkıyla yerine getirmişti.
Geniş hacimli ekonomik ilişkiye, derin müttefikliğe ve ABD üslerine rağmen, Katar'ın İsrail saldırganlığına karşı savunmasız kalması, Körfez'in güvenlik dengelerinin sorgulanmasına yol açtı. Sadece Katar değil, ABD ile iyi ilişkilere sahip BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Umman gibi ülkelerin de güvenlik kaygılarını artırdı. ABD ortaklığının İsrail karşısında kendilerine bir güvenlik garantisi oluşturmadığını gördüler.
Trump'ın ilk başkanlık döneminde BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn, İbrahim Anlaşmaları'na katılmışlardı. Aynı zamanda bu ülkeler, İsrail'in de yönlendirmesi ile Katar'la diplomatik ilişkilerini kesmiş ve ambargo uygulamışlardı.
Joe Biden'ın başkanlığı döneminde bu ülkeler Katar'la ilişkilerini normalleştirmişti. Bu saldırının ardından BAE ve Suudi Arabistan veliaht prenslerinin destek vermek ve dayanışma göstermek için Katar'a ziyaretleri önemli. Bu ülkeler, ABD'nin güvenlik garantilerini sorgulayacaklardır. Ancak orta vadede radikal bir değişikliğe gitmelerini beklemek gerçekçi değil.