Medrese ve Harp Okulu

Osmanlı Devleti, 1606-1699 yılları arasında Duraklama Dönemi'ni yaşar.

Savaş gelirleri azalır, ama saray masrafları artar.

Bu yıllarda, itibar devletin gücünde değil, sarayın ihtişamındadır.

Merkezi otoritede, orduda, sosyal ve ekonomik alanda bozulmalar ortaya çıkar.

1631'de, Osmanlı'da düşünür olan Koçi Bey bir rapor hazırlar. Tarihte, meşhur "Koçi Bey Risalesi" olarak yer alır.

Raporda belirtilen, Osmanlı'yı çöküşe götüren temel konular nedir biliyor musunuz

Adam kayırmacılık, rüşvet, liyakat sisteminin çökmesi ve
yozlaşma...

Ve Osmanlı Devleti, 1918'de tarih sahnesinden silinir.

Neymiş.. Adam kayırmacılık, rüşvet, liyakat sisteminin çökmesi ve yozlaşma...

Rahmi Apak, İkinci Abdülhamit döneminde, Balkan ve İstiklal Savaşı'nda görev yapan bir subaydır.

"Yetmişlik Bir Subayın Anıları" adlı kitabında, Balkan Savaşı'nda yaşadığı bir olayı şöyle anlatır:

"İslam dininin önderleri olan ulema sınıfı ki, bunlara hoca denilirdi. Medrese denilen okullardan yetişirdi. Bunların genel bilgileri hiç yoktu. Din ilmini Arap dili ile öğrenmeye çalışırlardı.

20 yıl medresede Arapça okudukları halde, bir kelime Arapça konuşamazlardı. Bunlar askerlik ödevinden kaçmak için medreseye giderlerdi. Softalar askerlik yapmazdı...

1907 yılında, İstanbul'dan Selanik'e gidecek olan bir vapurda, 300 kadar softa ile tatil için memleketlerine giden 150 kadar Harp Okulu öğrencisi vardı... Askeri öğrencilerin bazıları ile softalar arasında kavga olur...

Gemi kaptanı, Dedeağaç'a gelince yardım ister. Olay, telgrafla padişaha bildirilir. Padişahtan emir gelir. Asıl suçlu olan softalara dokunulmaz. Fakat kavgaya giren girmeyen tüm Harp Okulu öğrencileri vapurdan çıkarılıp Dedeağaç'ta gözaltına alınırlar...

Bu softalar, İstiklal Savaşı'nda kötü rol oynadı. Çünkü softalar çok geri ve pozitif bilim düşmanıydı..."

Özellikle İkinci Abdülhamit yıllarında, medrese el üstünde tutuluyordu.

Devleti düşmandan koruyacak subayların yetiştiği Harp Okulu da bir tehdit olarak görülüyordu.

Medresenin, Harp Okulu'ndan, akıl ve bilimden üstün tutulduğu bu dönem, Osmanlı Devleti'nin çöküşünü hızlandırıyordu.

Balkan Savaşı yenilgisi ve utancı da bu işte yüzden yaşanır.

Kara Harp Okulu öğrencilerini cezalandıran ve softaları el üstünde tutan Abdülhamit'ten 117 yıl sonra... Bugün...

Yıl 2024... Atatürk'e ve vatana bağlılıklarını haykıran teğmenleri, linç etme sürecini yaşayan bir Türkiye...

Tarih tekerrürdür derler...

Yıl 1914... Mustafa Kemal, yarbay rütbesinde, Sofya'da askeri ataşedir. 33 yaşındadır. "Subay ve Komutan ile Konuşmalar" adlı kitabını yazar.

Balkan Felaketi nedeniyle, komutanları çok ağır şekilde eleştirir.

Ve der ki:

"Ordunun can damarı olup birçok geleneklere bağlı olarak gelişen ve tam olgunlaşan askeri disiplin duygularını, bugün Osmanlı ordusu subayları içinde, gerçek anlamda görmeği istemek, insanın ruh halini bilmemek demektir."

Bu sözler, askerlik sanatından uzaklaşmış ve siyasete bulaşmış bir ordunun, acıklı durumunu yansıtıyordu.

O ordu, Atatürk'ün doğduğu Selanik'i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmişti.