Bu coğrafyanın felaketi
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz hazırlıklarını sürdürmektedir.
1 Nisan 1922...
Konya, Ilgın'dadır.
Yanında Sovyet Rusya Büyükelçisi Aralov, Askeri Ataşe Zvonaryev ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov vardır.
Büyük Taarruz'un en önemli birliği 5'inci Süvari Kolordusu'nu denetler. Kahraman Fahrettin Altay'ın kolordusu...
Kolordu'nun tatbikatını, tören geçişini ve bazı gösterilerini izler.
Paşa, memnundur.
Süvari Kolordusu, taarruzun esas kuvveti ve vurucu gücü olacaktır. Bu nedenle, Başkomutan bu kolorduya özel bir önem verir.
Ardından, trenle Konya'ya gelir. İstasyon, Başkomutan'ı karşılamaya gelen Konyalılarla doludur.
Gezi güzergahında, bir medrese de vardı. Genç mollalar, hocalar avluda dizilmiş bekliyorlardı.
En yaşlı hoca, Başkomutan'dan medrese sayısının artırılması ve medrese öğrencilerinin askere alınmaması isteğinde bulunur.
Hoca'nın, işgalcileri vatan toprağından atmak, vatanın, milletin namusunu kurtarmak gibi bir derdi yoktur.
35 padişahın türbesinin, işgalcilerin ayakları altında olması onu hiç rahatsız etmemiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Hoca'nın bu teklifine çok sinirlenir:
"Sizin için medrese, Yunanları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerli Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bunların askere alınmaları için hemen emir vereceğim."
Başkomutan, yanındakilere şunları söyler:
"Savaş sona erince, onlarla daha ciddi ilgileneceğim. Onları mali kaynaklardan, vakıflardan yoksun bırakacağım... Dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese var. Bu tam bir kolordu demektir..."
Vatandan başka sevgili bilmeyen kahramanlar, yokluklar içinde, kanlarıyla vatanı yeşertirken...
Medrese hocası, vatan için mücadele etmek yerine, askerden kaçmayı tercih etmektedir.
Cepheye asker bulmakta zorlanırken, bir kolordu sayısı kadar genci askerden kaçıran medreseler...
Bu talihsiz coğrafyanın kaderidir bu...
Anladınız değil mi
Bu insanların, Atatürk'ü neden sevmediğini...
Özellikle İkinci Abdülhamit döneminde, medrese el üstünde tutulurdu.
Devleti düşmandan koruyacak subayların yetiştiği Harp Okulu da, üvey evlattı. Hatta, Padişah için, cezalandırılması gereken bir günahkardı.
El üstünde tutulan Medrese... Öte yanda horlanan, cezalandırılması gereken Harp Okulu...
Medresenin akıl ve bilimden üstün tutulduğu bu dönem, Osmanlı Devleti'nin sonunu getirir.
Balkan Savaşı felaketi, işte bu iklimde yaşanır.
Ve devleti yönetenler, tarihten hiç ders almazlar...
Atatürk'ün İstiklal Savaşı hazırlığını yaptığı, 1922 Nisan'ından 94 yıl sonra...
15 Temmuz 2016...
Bir cemaat, el üstünde tutulur.
Üst düzey bürokratlar, siyasiler bu cemaatin üyesi olurlar.
Tercih edilen, kollanan, korunan, en kritik görevlere getirilen Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), hain darbe girişiminde bulunur.
Türk tarihinde, Balkan Savaşı felaketinden daha büyük bir utanç lekesidir.