Doğumunun 100. Vefatının 20. Yılında Ali Ulvi Kurucu

Bediüzzaman Hazretleri'nin Tarihçe-i Hayatı'na Önsöz yazan mühim bir âlim:1922 yılında Konya'da doğan Ali Ulvi Kurucu, ilk ve orta öğreniminden sonra on sekiz yaşında ailesi ile birlikte Medine-i Münevvere'ye gitti. Yüksek eğitimini Kahire El-Ezher Üniversitesi'nde tamamladıktan sonra Medine'ye döndü. Muhtelif memuriyet vazifelerinde bulunduktan sonra 1985 yılında emekli olmuştur. 3 Şubat 2002 Medine'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Ali Ulvi Kurucu, Kur'ân'ı hıfzetmiş, Hadis ilmine vakıf, geniş dinî bilgilerinin yanı sıra tarih, fikir, edebiyat, musıkî, hat, nesir ve şiir alanlarına ilgi duymuş, geniş malûmatlar edinmiş, çalışmalar yapmıştır. Bulunduğu zamanın yazar, şair, fikir adamlarıyla tanışmış, görüşmüş, ilim irfan meclislerinde sohbetler etmiştir. Şair kişiliği daha çok ön plana çıkmış. Mehmet Âkif'in üslûbuna, tarzına uygun aruz vezni ile yazdığı şiirleriyle "Âkif-i Sani" ikinci Âkif, unvanını aldı. Şiirlerinde İslâm'ın şahlanışı, iman hakikatleri, gençliğin uyanışı konularında cesaret, şecaat, tavizsiz bir irade, coşkulu bir lisan ve haşmetli bir eda ile gönüllere hitap etmiştir. Şiirleri, "Gümüş Tül", "Önce Nurdan Sesler" ve "Gümüş Tül ve Alevler" adıyla yayınlanmıştır. Öteki eserleri: "Büyük İslâm Şairi Dr. Muhammed İkbal (1957)", "Zulmeti Yıkan Nur (1958)", "Asırlar Boyunca Parlayan Nur (1965)", "Gecelerin Gündüzü (1990)" ve "Medine Notları (1999) 4 cilt" M. Ertuğrul Düzdağ tarafından düzenlenerek yayınlanmıştır. Derin ilim, irfan ve geniş kültüre sahip şair, yazar, dâvâ adamı, âlim bir şahsiyet Ali Ulvi Kurucu'nun seksen senelik hayatını satırlara sığdırmak elbette mümkün olmaz. Ancak onun hayatında önemli bir yer tutan, birçok hizmetlere, yeniliklere, sırlara vesile olan "Ağlatan mektup!" vardır. "Mektuptaki ifadeden gönlüme bir ateş düştüğünü sandım. Haftalarca alevler içinde yandım." O mektubun gönlünde yaptığı tesirle Risale-i Nurlar'ı tanıması, Bediüzzaman'a talebe olması ve rüyada kardeşliğe, talebeliği kabul edilmesi ve iltifata duâsına mazhar olması, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri'nin "Tarihçe-i Hayatı"nın önsözünü yazarken hissettiği sevinç, sürur ve aşk Ali Ulvi Kurucu'da vefatına kadar eksilmeden devam eder. Yazdığı ön-sözü okuyan herkes, hâlâ aynı duyguları, heyecanı, coşkuyu hisseder ve duyarlar. Ali Ulvi Kurucu'ya ihlâs ve samimiyetle mektup yazan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Nur Talebeleri'nden Atıf Ural'dır. Günümüzün Mehmet Âkif'i olarak hitap ettiği Kurucu'ya "İslâm'ın Nuru" mecmuasında yayınlanan coşkulu şiirlerine kendini muhatap ettiğini yazmıştır. Şiirlerinin kendini irşat ettiğini, karanlık gönlünün aydınlandığını, aşkını, hayranlığını, Allah'a giden yolları o meşalelerin ışıkları ile bulduğunu söyleyerek: "Rabbim bana, Risale-i Nur Külliyatı'ndan feyz almak lütfunu ihsan etti." demiştir. İmanı kurtarma dâvâsının, mukaddes Kur'ân hizmetinin neferi olarak kendine ideal edindiğini "ömrümü bu yüce dâvâya vakfettim." Çünkü siz şiirlerdeki hitabetin etkisiyle böyle şerefli ve mukaddes bir dâvâya gönül verdiğini yazmıştır. İki büyük İslâm kahramanının yazılardaki samimî, edebî, nezih ifadelerden ziyade tanışmalarında gönüller arasındaki manevî rabıtalar, muhabereler, tevafuklar görülmekte; iman, ihlâs, uhuvvet ve muhabbetin zaman ve mekân tanımayan tezahürleri fark edilmektedir. Atıf Ural, Üstad Bediüzzaman ve eserleri hakkında hazırladıkları Tarihçe-i Hayat'ın Önsöz'ünü Ali Ulvi Kurucu'nun yazması için gönlünde arzu belirir. "Bu arzu, mukavemeti imkânsız bir hamle halinde, beni size rica etmeye zorluyor." Bu bahsi öteki ağabeylere açınca Ali Ulvi Bey'i tanıyor musun sorusuna: "Elest bezminden" Ruhlar âlemini ima ederek ağlayınca öteki ağabeyler de ağladıklarını, Önsöz'ün yazılmasını rica ve istirham ettiklerini, duâlarla bildirmişler. Ali Ulvi Kurucu, Bediüzzaman'ı eskiden beri duyduğunu, gördüğü Siracunnur ve Asa-yı Musa kitaplarındaki malûmat ile Önsöz olmaz, diye özür beyan etmiş. Bunun üzerine Atıf Ural, âcil uçak postasıyla Risale-i Nur Külliyatı'nı Ali Ulvi Kurucu'ya göndermiş. Külliyat eline ulaşınca büyük bir arzu, iştiyak ve hayranlık