Dağların adamı

Uçsuz bucaksız ormanlarla kaplı Akdağ'ın zirvelerinde kar eksik olmaz.Adını, zirvelerini kaplayan beyaz örtüsünden almış. Meşhur yaylasında yeşilin tonları, rengârenk kır çiçekleri, geniş otlakları, havası, suyu, tabiî güzellikleri asırlarca çobanların gözdesi olmuş. Akdağ'ı hayvanlar da çok sever. Serin havası, suyu hayvanları gürbüzleştirir. Kekik kokulu çimenlerde kuzular oynaşır, koyunlar gönüllerince sele serpe yayılırlar. O yüksek dağlarda, ormanlar içinde çobanların ayağının değmediği yer yoktur. Güçlü köpekler, sürüyü kurda yedirmez, sahip olurlar. Unutulmaz çoban sohbetleri, cazip yayla hatıraları... Bahar gelince kuş cıvıltıları, kaval sesleri, ıslıklar, çıngıraklar, bağrı yanık çoban türküleriyle yaylalar canlanır, şenlenir. Ulucan, yükseklerden "Allahu ekber" diye nida edince, dalga dalga yankılanırmış o dağlarda. Her mevcudun zikr-i Hallâk'ı lûhuti terennümleri ıssız dağlara hayat verir, coşturur, lerzeye getirirmiş. Ulucan, o ıssız dağların, engin derelerin adamı. Adı fazla bilinmez, Ulucan derlermiş ona. Çocuk yaşta sığırtmaçlıktan başlamış. Büyüyüp serpilince sürü peşinde dağları mekân edinmiş. Yıllar böyle geçmiş. Ağarmış saçları, yüzündeki çizgiler ve göz halkaları, düşük omuzları yaşını söylese de dinç beden, sağlam irade ve içinde tükenmeyen bir arzu varmış. Okumuşluğu olmasa da dağları, dereleri, yamaçları avucunun içi gibi bilirmiş. Ömrü insandan, şehirden uzak yaylada geçmiş. Yumuşak kalbini müşfik duygularla, iyiliklerle, zikirle süslemiş. Ahir zaman kirlerinden berî, sade, nezih mütevazı, yalnız bir dünya kurmuş dağların başında. Hep çobanlık yapmış, hayvanlarla ünsiyet kurmuş, köpekleriyle arkadaş olmuş. Yeni doğan kuzuları sırtında taşımış yıllarca. Yaş kemale erince dikkati dağılmış, işleri aksamaya başlamış. Ulucan'da, uyuma, unutma gibi garip haller görülmeye başlamış. Bir seferinde onu düştüğü dehlizden köpekler sürüyerek çıkarmışlar. Bazen uyumuş, bazen bayılmış, sürüden bigâne kalınca işler aksamış. Çok sevdiği çobanlık, sürü, köpekler ve Akdağ ona sırtını dönmüşler. O da çobanlığa veda etmiş. Gönlünde meftun olduğu arzu, hayal ve o çobanlık hülyaları hiç eksilmemiş. Yaylıma giden sürülerin, köpeklerin arkasından uzun süre hasretle bakarmış. Onun garip haline, yalnızlığına çare, huzurevini münasip görmüşler. Ömrünün son günlerini bakım altında rahat ve huzur içinde geçirsin, diye getirmişler. Ulucan, iki gün sonra müdüre çıkmış! Buralar bana göre değil! diye söze başlamış. Dalgın bakışlarını bir noktaya sabitleyip kendi dünyasında hayallerini renklendiren, hülyalarını süsleyen Akdağ sevgisinin özlemini anlatmış. Hayatını geçirdiği dağların, severek yaptığı çobanlığın hatıralarına dalmış. İzin geçireceği akrabası olmadığı hatırlatınca da dağlara gideceğini söylemiş. Burada sıcak yatak, pişmiş aş, arkadaş var diyenlere; bir taşın kuytusu