Sonbaharın son günleri, yeryüzü sergisinde en güzel eserlerin, rengarenk manzaralarını, ibretli levhalarını son perdelerini temaşa ediyoruz.
Kış günlerine adım atan bu mevsimin son dilimi, son anları sükunetli, serin, durgun, ölüm sessizliği ile ayrılığın hüzünlerini çağrıştırıyor. Dünyanın fânî yüzündeki hayatın kısalığı, ömrün fânîliği, süratle geçen zamanın, zeval bulan mal ve servetin, kaybolan güzelliklerin, solan yüzlerin, giden sevgililerin arkasından bakakalmak gibi hissiyatları fısıldar bu mevsim.
Oysa baharda yeniden dirilişlerin sevinçlerini yaşamıştık. Bir damladan, çekirdekten, tohumdan, yumurtadan hayat bulan canlardan bakışlar, sesler, nefesler, renkler, tomurcuklar, çiçeklerle şenlenen tabiatın dirilişi ile hayallerimizi, hafızalarımızı, inancımızı, duygularımızı süslemiştik. Var olmanın tezahürleri ve tecellileriyle tefekkür etmiştik. Baharın ihtişamıyla gençlik heves ve heyecanlarımızı hatırlamıştık. "Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevad-ı Kerîm'i..." O çiçek mevsiminin envaı çeşit nimetleriyle, renkli, süslü, sanatlı, neşeli, şirin süruruyla, bahar haşrinin diriliş manzaraları ile anlamıştık.
Yaz bitip güz geldiğinde zamanın hızlı zevalini, ömrün çabuk geçtiğini idrak etmeye başladık. "Size verilen şeyler, dünya hayatının geçici nimeti ve süsüdür."1 ayet ile etrafımızda fânîlere baktık. Ağaçlardaki kehribar renlerindeki sarı yaprakların hışırtısıyla sonbaharın hüzünlü sesleri enstrümantal musikisi kulaklarımızda "giden gelmez, gelen gider..." iftirak nağmeleri yankılandı. Hazan mevsimi, sath-ı arzda rüzgârın serin fısıltısıyla ayrılıkları, yolculukları, terhislerle ölümün soğuk nefesini hissettirir mahlûkata...
Güz mevsiminin hazin vedaları mesajlar verir. Şuur sahiplerini iç alemindeki ölüm gerçeğinin murakabe ve muhasebesine baktırır. Uzaklarda gördüğü yolun sonunu hatırlatır. Sonbaharı, son nefes gibi kendi dünyasında hisseder, insan. Yaprak dökümüyle aynada dökülmüş saçları, buruşmuş çiçekler, kırışmış alın çizgilerini, yağmur damlaları, göz altındaki halkaları gösterir. Bir an melankolik duyguların kıskacı ile ihtiyar bedeninde ölümün soğuk yüzünün tedirginliği sarar ruhunu, irkilir!
Sonbaharın sessizliğine geri döner, kâinatta nizam içinde işleyen, antika sanatların, güzel mahlukatın mu'cize yaratılışları, beslenmeleri, istihdamları, vazifesi bitince sürur ve sevinçle terhis esnasında etrafta ahlar, feryatlar, figanlar duyulmaz. "Hepiniz Allah'a koşun"2 emri ile ömrünü tamamlayan ne varsa böcekler, kelebekler, çekirgeler, arılar, sinekler rıza, tevekkül ve teslimiyetle fenadan zevale, kudret dairesinden ilim dairesine huzur ve huşu ile koşarak giderler...