Sarılmak için kol değil vicdan gerek

"Asrın Felaketi" olarak tanımlanan ve ülkemizin bütününü etkileyen depremde öylesine ibretlik manzaralar yaşadık ki... İnsan olan insanın bu manzaralardan alacağı o kadar çok dersler var ki... Hele bir manzara var ki karşısında ülkemizde yaşayan bir kesimin başını ellerinin arasına alıp "Biz ne yapıyoruz!" diye düşünmesini gerektirecek cinsten. Musibetler insana çok şey öğretir. Bu durum atasözlerimize "Bir musibet bin nasihate yeğdir." diye girmiştir. İbret alabilene... Bu depremde ne kadar çok şey öğrendik!Ölümün bize ne kadar yakın olduğunu öğrendik mesela. Ertesi sabah açmak üzere kapattığımız gözlerimizin bir daha açılamayabileceğini öğrendik. Yataklarında vefat etmiş insan manzaraları gördüğümüzde, ölüme her an ve her saniye hazır olmak gerektiğini öğrendik.Bir zamanlar caka satarak yürüdüğümüz sokaklarda aslında ne kadar aciz olduğumuzu öğrendik, enkaz başında yakınlarını kurtarmak için hiçbir şey yapamayan insan manzaralarını gördüğümüzde. Bir damla suyun, bir tas çorbanın ne kadar değerli olduğunu gördük, insanların kurtulduklarında suya kavuşmalarındaki sevinci gördüğümüzde. Aslında evlerimizin küçük olmadığını ya da soğuk olmadığını, yattığımız yatağın, üstümüzdeki nevresim takımının markasının önemli olmadığını gördük, enkaz yığınları arasında taşı yastık yapan insanları gördüğümüzde. Yediğimiz yemeğin tuzunun, salçasının, etinin, sebzesinin az ya da fazla olmadığını, yemeğimizin beş on dakika gecikmesinin önemsizliğini anladık, enkaz altında günlerce aç kalıp susuzluğunu gidermek için idrarını dahi içmek zorunda kalanları gördüğümüzde.Milyonlarca liraya aldığımız evlerin belki de mezarımız olabileceğini, üstümüzdeki montun, dolapta kıyafet kombinine göre beklettiğimiz ayakkabıların, sıcak bir çayın, ekmeğin nasıl da kıymetli olduğunu, kalbini kırdığımız arkadaşların, dostların gönüllerini almaya vaktimizin olmama ihtimalini, kaçırdığımız uçağın, otobüsün arkasından telaş yapmanın gereksiz olduğunu, nerede nasıl yattığımızı değil de nerede nasıl, ne halde uyanacağımızın şokunu yaşadık deprem bölgesinde gördüğümüz çaresizlikle.On beş tane zeytinin bir insanı bir hafta canlı tutabileceğini anladık.Bunların yanında bu depremin, devlet düşmanlarının, ırkçılık üzerinden beslenen din düşmanlarının, sahtekârların ve kriptoların rütbelerini söktüğünü gördük! Bu depremde o kadar çok ibretlik manzarayla karşılaştık ki...Ama bir tanesi var ki hayatın gerçeklerini vicdanlarımıza, aklımıza, kalbimize silinemez şekilde nakşetti.Depremden kurtulmuş bir köpek ve kedinin birbirlerine sarılmış halleri...Yaratılış itibariyle karşılaştıkları her yerde birbirine düşmanca davranan, birinin kovaladığı diğerinin kaçtığı iki hayvan farklılıklarını unutmuşlar birbirlerine sımsıkı sarılıyorlar.Tür olarak bile aynı olmayan bu iki canlı arasında artık her şey unutulmuş, düşmanlıklar geride kalmış, farklılıklar bir tarafa itilmişti.Onların