Kara mı bayram!

Konforu, belirlilik ve sınırlılığın rahatlığını terk ederek geliriz dünyaya. Öyle ya ana rahminde geçirilen süre ömrümüzün en konforlu zamanlarıdır o zaman sorsalar.

Bir nevi yas tutmadır ilk ağlamanın adı. Konforlu hayata veda ederiz; engellerle, sorumluluklarla, karmaşayla didişmek için.

Kemiklerin güçlenmesi için anne sütüne, konuşmayı sökmek için kulak dolgunluğuna, ayakta kalabilmeyi öğrenmek için dayanağa ve alıştırmaya ihtiyaç duyarız. Ve dahi bu ihtiyaç, öğrenmek zorunluluğunu da yanında tutar.

Ağlamak öğrenilesi değildir. Konforlu hayata veda ediş onun ortaya çıkması yeterlidir.

Her geçen zaman bir önceki zamanın yasıyla yeni zamana taşır bizi. Anne sütünden kesildiğimizde yas tutarız kaybettiğimize, sonra mesrur oluruz adım atmayı öğrendiğimize.

Bütün sürurlarımız yeni kazançlarımız gibidir ama her kazanç bir öğrenmedir aslında. Her yeni öğrenme bir öncekinin yasını da tutturur.

Kazanç-kayıp dengesi üzerinde örselene örselene konforla göbek bağımız kesilir.

Derin izler bırakan anlar da yüzeysel bir konfor vedası da yas sebebimiz olabilir.

Bayramın üçüncü günündeyiz. Baba ocağındayız. Bir "tavır ve duruş adamı" olan babamın hayata veda edişi sonrası ilk bayramımız.

Farklı şehirlerden gelerek toplandık baba ocağında. Dostlar Anadolu'da var olan bir gelenekten bahsettiler. Yakınını kaybeden kişinin onsuz yaşayacağı ilk bayramın adı "kara bayram"mış.

Haftalık bayramımız olan Cuma günü için kültür emperyalizmi planında serdedilen "kara" yakıştırmasına benzer olsa da bir nebze, durumumuzun özel olduğunun görülmesi ihtimali itiraza engel oldu.

Yasımız yeniden küllendi.

Yasımız vardı, karaydı kabul ancak bir taraftan da bayramımız vardı.

Şahsiyetin verilecek en estetik pozdan tesirli olduğunu göstererek yaşayan, bu dünyaya çakılı kalmadan, dünyalığın ve dünyanın bir göbek bağı süresince yaşanabilecek konfordan ibaret olduğunu ispat edercesine yaşayarak giden babamın küllenen yasıyla akıp giden bu bayram gerçekten kara bayram mı

"Her ölüm erken ölümdür" diyen şaire mi "herkes ölecek yaştadır" diyen Tebriz'in dizelerine mi kulak verelim diye düşünürken Gazzemizden bir haber geldi.

Bayram ziyaretine giden İsmail Haniye'nin evlatları ve torunları terör devleti İsrail'in doymak bilmez vahşetinin göstergesi Müslüman katliamında şehadete kavuştu!

Babam olmadan ilk bayramımız ya hani, işte Haniye'nin gözlerinde ve duruşunda o bayramın karalığını ararcasına kilitlendim.

Hüzün ve öfkenin, acının yaşatacağı uyuşukluğun, keder ve çaresizliğin ruhunda oluşturabileceği yıkımı bulmak istercesine kilitlendim.

Bayram onun için artık bir anlam ifade ediyor muydu

İsyan, inkâr, intikam hisleri güttüğü davaya engel miydi

Hiçbirinin esamisi dahi yoktu.

Davası hayatının merkezine oturmuştu.

Daha önce sarf ettiği "Canımız, kanımız, ailemiz ve sahip olduğumuz her şeyimiz feda olsun" sözlerinin vücut bulmuş halini yaşıyordu.