Dizimizi övdürmezsek dizimizi dövdürürüz

"Medya endüstrisindeki küresel izleyici talebini ölçen Parrot Analytics'in verilerine yer veren The Economist, Türkiye'nin, şu anda ABD ve İngiltere'nin ardından dünyanın en büyük üçüncü senaryo dizisi ihracatçısı konumunda olduğunu açıkladı."

İki İngiliz medya grubunun haberiyle başladık.

Baştan söyleyelim, gavurlar başımızı okşadığında huylanmamız da gerekir.

Bu zaviyeden girişteki haberin merkezine oturan tarihi dönem dizilerinin ülkemiz adına yakaladığı başarı için öncelikle yegâne kamu yayıncımız TRT'yi ve yapımcılarını takdir ve tebrik etmek de borcumuzdur.

Başarının sahibi olarak, riskli sorumlulukları yüklenmelerinden ve vizyonlarından ötürü, yüreklendirilmeleri, taltif edilmeleri gerekir ki bu başarıları sürdürsünler.

Kutlama çiçeklerini TRT'ye, yapımcılara ve halef yayıncılara veriyoruz ama onlar da sert rüzgârlara göğsünü geren devlet liderimize verdiğimiz çiçekleri takdim etmeyi unutmasınlar.

Darbe dâhil çokça melanetin sürekli yaşandığı vetirelerden sonra göğsümüzü gere gere anlattığımızizlediğimiz tarihi dizilerimizi başlatan kurumlarımızın başarılarını dünya konuşuyor.

İletişimciler ölçülemeyen projeleri yapmamayı önerirler. The Economist'in haberinde geçen kurumlar bu ölçümlemeyi kendi ölçekleriyle yapmışlardır.

Biz de ölçeklerimizle kendi dizilerimizi ve yayınlarımızı kritik etmeyi ihmal etmemeliyiz.

Diğer taraftan başarılı sayılan (!) menşei belirsiz diziler hakkında da birkaç cümle kurmak boynumuzun borcudur.

Bir denetim söz konusu, kabul ediyoruz ancak bir taraftan başarı grafiğini takdir ederken benzer şekilde bazı dizilerin zararlı etkilerini de konuşmak zorundayız.

Bu diziler vasıtasıyla toplumun ne büyük aşınmalar yaşadığını, olmaz denilen nelerin olduğunu, sosyolojik trajedilerin vuku bulmasına sebep olan unsurlar içeren medyamızı ve dizileri teşrih masasına koymak durumundayız.

Coğrafyamızda toplumsal gaflet toplumsal intihardır.

Moda haline döndürülen, Müslüman tiplemelerin kahraman yapıldığı dizilerden kategorik olarak bir rahatsızlığımız yok. Bu rollerin kimi dizilerde kahraman yapılması ve hatta biraz hadleri zorlayacak şekilde dindar kesimin hatasıyla sevabıyla hayatlarının tartışmaya açılmasını da bir sıkıntı olarak görmüyoruz.

Bu tarz dizilerin yapımcılarının hayırhah bir meşguliyet içerisinde olmadıkları kanaati ve hatta zararlı niyetler içerisinde olduklarını düşünmeliyiz.

Çünkü bazı hatalar kastı mahsus içerir.

Genel kültür seviyesinde asgari düzeye sahip olanlar bilir ki normal zamanlarda hafif olan bazı cürümler seferberlik döneminde "ağır suçtur." Savaş döneminde ise "idamlık" suçtur.

Show TV'de yayımlanan Kızılcık Şerbeti isimli dizide başörtülü hanımların (mütesettir değil) bir arada olduğu sahneye terör devleti İsrail'e ait bir deterjan markasını böyle bir dönemde sokuşturan sorumlular, adeta savaş döneminde "idamlık cürüm" işlemektedirler!

Bu sinsiliği görmezden gelmemiz mümkün değildir.

Ve sırf bunun için denetleme yetkisine sahip kurumun veya başka kurumların sorumluluğu varsa değerlendirme ölçüleri mutlaka böyle olmalıdır: "Savaş döneminde idamlık suç!"

Bütün dünya ve özellikle ülkemiz, Siyonizm'e ve terör devleti İsrail