Atatürk kimdir ki 'gözünden' Allah'ın Resulü anlatılsın

Geçtiğimiz haftalarda yine aynı mecrada, benzer bir saygısızlığa denk gelmiştim. Alemlere rahmet olarak yaratılan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Mustafa Kemal'i doğrudan kıyaslayan bir yazıydı.

O gün, "Bunu gündeme almak bile lüzumsuz" dedim. Zira bazı çirkinlikleri duyurmak, onlara pay kazandırmak olur.

Lakin bir kişi bir kez küfreder, susarsın. İkinci kez tekrar ederse, bu artık münferit değil, planlı bir saldırıdır.

Susarsak zannedecekler ki bu topraklarda hakikat yok, sahip çıkan kalmamış.

Bu topraklarda hâlâ "Hakikatin hatırı bütün hatırlardan üstündür."

Bu ne sakilliktir ne kurnazlıktır!

Göz mü kaldı ki hakikati görsün

Kalp mi kaldı ki aşkı hissetsin

O Peygamber ki Kur'an'la konuşur, siz kalkıp Caetani gibi bir İslam düşmanının satır aralarında bulduğunuz birkaç cümleyle "Peygamber nasıl biriymiş Atatürk'ün gözünde" diye sorguluyorsunuz.

Ne cüret bu!

İnsan biraz haddini bilmeyi öğrenir.

Ne "Peygamberimiz" der, ne "Efendimiz." Sadece "Muhammed" yazar!

Bu, bir dil tercihi değil; bir inkâr biçimini sancaklaştırmaktır!

Çünkü onların zihninde Resul, sadece bir figürdür; bir peygamber değil, bir stratejisttir!

Siz Allah'ın elçisini, Bedir'de, Uhud'da meleklerle yürüyen bir hakikat eri olarak değil, "iki zırh giyen" bir savaşçı gibi anlatmaya kalkarsanız, niyetiniz bellidir: Peygamber'i idealize ederek Atatürk'ü meşrulaştırmak.

Atatürk'e "bakın, o da peygamberi takdir etmiş" dedirtmek! Bu hem tarihî sahtekârlık hem de ilahî misyonu istismar etmektir.

Kaan Arslanoğlu'nun kaynağı: Leon Caetani.

İtalyan bir sosyalist, bir Marksist, bir oryantalist.

Yani üç cepheden İslam'ın karşısında duran bir şahsiyet.

Bu şahsın yazdıklarıyla Resul anlatılır mı

Ya da bu İslam düşmanını okuyan Resulü anlar mı

Sen İbn Hişam'ı, Taberî'yi, Kadı Iyâz'ı, İmam Buhârî'yi, Muhammed Hamidullah'ı, Muhammed Esed'i bir kenara at; sonra da Caetani'nin diline yapış.

Caetani'nin derdi İslam'ı anlamak değil, küçültmekti.

Onun zırvalarını referans alıp "Atatürk, Peygamberi böyle görüyordu" diye yazmak; şeytanın elinden megafonu alıp millete konferans vermekten farksızdır.

Bazı cümlelerin altını Atatürk çizmişmiş! Arslanoğlu da bunu sanki kutsal bir belge gibi sunuyor.

İstihzanın altını çizip, onu hakikat zannettirme kaygısı...

O cümlelere atfedilen değer aslında yazarın niyetini ele veriyor: Peygamberi, korunmaya muhtaç, korkan bir figür gibi göstermek. Hâşâ!

Oysa o zırh değil, vahiy kuşanmıştı.

Bilin ki bu ümmet, Resulünün sadece zırhını değil, davasını da sırtında taşır. Ve onun arkasında eğileni eğdirir, istihza edeni ise zelil eder.

Yazının en zehirli cümleleri burada saklıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Medine Yahudileriyle yaptığı anlaşmayı örnek göstererek, terör çetesi İsrail'in zulmüne adeta dolaylı meşruiyet sunulmak isteniyor.

"Bakın peygamber de anlaşmıştı" diyerek Filistin'de bebek öldüren Siyonist yapıyı aklamak...

Siz bu ümmetin kalbiyle mi oynuyorsunuz

Ey Arslanoğlu!

İslam'a saldıran bir müfterinin,