Bereket

Cuma, mübarek üç aylar içinde mübarek bir cuma günü. Bitti namaz, bitti "çevreyi nasıl korumalıyız" konulu hutbe. Artık dua ediyoruz. Yaradan'a yalvaran eller semaya açılmış. Yanımda ferah yüz kilo çekecek bir yiğit var. Göbeğin iriliği gömlek uçlarını zorlayarak pantolondan fırlatmış. Çınar dalı gibi kollar, kürek sapı gibi parmaklar, nasır tutmuş eller. Bir tır şoförü mü, bir kazma-kürek işçisi mi, yoksa demir-dökümde çalışan biri... Canını dişine takmış, şu koca gövdeyi evine, çocuklarına adamış, yine de ucunu ucuna getiremiyor. İlâhî dar rızkını bola çevir bu yiğidin.Öte yanımda üniversite giriş imtihanlarında iyi puan almış, lâkin İmam-Hatipli olduğu için fakülteye giremeyip (neyse ki artık girebiliyorlar) boşta kalmış, kalbi kırık, boynu bükük, solgun yüzlü bir delikanlı. İlâhî ona da parlak bir istikbal ihsan eyle. Önümde ensesi kırışmış, saçları dökülmüş, ak sakalı titreyen, artık dünyayı değil âhireti isteyen bir dede. Yarabbi sevabını günahından ağır eyle.Nasıl oluyor da ben bu duanın orta yerinde ortaokulu okuduğum Kuruçay'a gidiyorum.Dayıoğlu Kâmil'in kâtip olarak çalıştığı sağlık ocağına. Bir ebe, bir şoför, bir hademe, bir kâtip. Kâmil'in daktilosunda, daktilo kullanmayı öğreniyorum. İlk yazdığım kelime: "karar".Niçin acabaKolay çünkü.Başa "k"yı vuruyorsun, sonra iki "a" ve iki "r". Peş peşe "karar" yazıyorum. Kâğıdın tamamı dolacak nerdeyse, artık gözü kapalı "karar" yazıyorum. Bu "karar" kelimesine şimdi metafizik bir anlam verecek miyizDua bitti, bitecek. Silkinip son yazdığım kitabın son bölümlerine geçiyorum. Bir yanda alkış şakırtısı, öte yanda Hakk'ın rızası.Rızanı diliyorum İlâhî.Cemaat dağılıyor. Üstümüze rahmet ve bereket yağıyor.Yunmuş, yıkanmış, içimiz ve dışımız aydınlanmış olarak el sıkar "Allah kabul etsin" deriz. Satıcılar, dilenciler, eşini-dostunu bekleyenler arasından geçer, sokaklara dağılırız. Yeniden hayatı omuzlamaya koşarız. Yoksa nasıl taşıyabilir bir insan dünyanın devasa küresini. O yangın yerlerini, zalimin zulmünü, bomba yüklü kamyonları, ansızın fırlayan füzeleri, işkence odalarını nasıl kabul edebilir.Daha ilk sokağın köşesini dönmeden kapitalizmin kara yumruğu ensemize biner. Vitrinler, neonlar, kreasyonlar üzerimize çullanır.Tezgâhların, bilgisayarların, terazilerin, kasaların başına geçeriz. Bankalar ve sigorta şirketleri, faktoringler ve leasingler sırıtır. Biraz kredi alırız, biraz faiz ve biraz da kâr payı.