Ritim ve ölçü

Anlamaz hayvan olan

İnsan olan anlar bizi

Ref edip ten cübbesin

Uryan olan anlar bizi...


Böyle demiş Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi. Keramet göstermiş, yıllar sonra olacakları sezmiş sanki.

Aksaray'da Murat Paşa Camii avlusundaki türbesine duvar duvara bir tuvalet yapılacağını, her gün, her gece genç ihtiyar sıkıştıkça bu duvara doğru defihacet edeceğini bilmiş besbelli.

Abdülbaki Gölpınarlı Melâmîlik ve Melâmiler (1931) adlı eserinde şeyhe dair mufassal malumat veriyor. Eğridirli zengin bir tüccarın oğlu olan şeyh, küçük yaşta İstanbul'a geliyor ve Halvetî meşayihinden Hakikizâde Osman Efendi'ye bağlanıyor. Sülukunu tamamladıktan sonra Aksaray'da "Gavsî Tekkesi" diye bilinen tekkeye şeyh oluyor.

Şimdiki Ziraat Bankası'nın bulunduğu yerde olan tekke, caddenin genişletildiği sırada yıkılıyor, efendinin kabri de yukarıda zikrettiğimiz Murat Paşa Camii avlusundaki türbeye naklediliyor. Bu "Oğlanlar Şeyhi" lakabı sürekli "muzır" çağrışımlar doğurmuş ve İbrahim Efendi'ye bilir bilmez isnatlar yapılmıştır. Konu hakkında Gölpınarlı Hoca şu açıklamayı getirmektedir: "İbrahim Efendi'ye ehl-i tarikin çoğu Oğlan Şeyh demeyip, Olan ve daha ziyade Olanlar Şeyhi derler. Ancak Şeyhî'nin Şakayık Zeyli'nden anlıyoruz ki bu lafzın esası Oğlan Şeyh'tir. Halifesi Sunullah Gaybî'nin Sohbetnâme'sinde: –sinnimiz altı ve sekiz iken ceddimiz Pîri hazretlerinin ilahiyatından hıfzettirirdi. Hatta bir gün,

Vârımı ol Hakk'a verdim gayrı vârım kalmadı

mısraını hıfzederken, "dedeciğim, bu dahi pîrin ilahisi midir", dedim.

Ceddim dahi "belî oğulcuğum" dedikte, "acabâ kendinin vârı var mı idi ki, Hakk'a verdi" deyu sorduğumda, ceddim dahi "bu oğlancık şeyhtir" diye beni okşar idi. Oğlan şeyh tesmiyesinin bâis ve bâdî budur"– şeklinde geçmektedir.

Aslında çoğu yüklü bir devenin geçebileceği kadar geniş tutulmuş bulunan İstanbul sokaklarının, bir gün gelip de arabaların, kamyonların, otobüslerin hükümranlığı için genişletileceği "çağımız"ın icabı olarak düşünülmeliydi. Lakin her medeniyetin bir ritmi, her ritmin bir ölçüsü vardır. Bu ölçü zamana olduğu gibi mekâna da kullanım açısından bazı kıstaslar getirir.

Eski İstanbul'un yerleşim biçimi, sokakların ve binaların birbirine göre alacakları şekil, oran, bu ritmin eseridir. Ahşap evlerin ortadan kalkması, eski mahallelerin kaybolması ile ölçülerin de ortadan kalktığını düşünmek abestir. Çünkü bu ölçüler insanların manevi dünyasında, kollektif alt şuurunda yine tevarüs ede ede barınmaktadır. "Nohut oda-bakla sofa"larda büyümüş nesillerin oturup kalkmaları, bir binaya doğru şöyle bir yürümeleri, bir ağacın gölgesine girerken durup dikilmeleri, herhangi bir şeyi ölçüp biçerken takındıkları tavır, altında hep bu ölçüden izler taşımaktadır.

Bizim insanımızı oldu bitti hep ürkütmüş olan "motor sesi", daha açıkçası mesela bir greyder, bir dozer, kendi mantığı ile bu develerin geçtiği sokaklara, yoğurtçu, simitçi, bozacı seslerinin duvarlarında izler bıraktığı tahta evlere saldırabilir. Onları yıkıp yerle bir edebilir. Geniş caddeler açabilir, ağaçları kesebilir. Açılan yollardan ekzoz dumanları arasında binlerce araç geçebilir, hatta bu yollara "raylı sistem" tatbik edilebilir. Bütün bu tatbikatlar Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi'nin benzeri bir şu kadar efendinin mezarlarını, türbelerini, mezar taşlarını yerinden yurdundan kaldırabilir. Hatta bir tuvaletle duvar duvara yeni bir türbe kondurabilir.