Evvelbahar

Sarı saçlarını yastığa yaymış küçük kız bir masumiyet timsali olarak uyuyor. Kuşkonmazın minik yapraklarından süzülen gün ışığı kızın yüzünde, alnında, saçlarında bir anne şefkati ile dolaşıyor.Çil horoz ötüyor, anaç tavuk civcivlerini gezdiriyor.Ortan-caların, at kestanesinin, zambakların tomurcukları şişmiş, nerdeyse patlayacak.Kırlangıç yuva yapıyor ve evvelbahar rüzgârı dağlardan aldığı çiğdem kokusunu ovalara yayıyor.Küçük kız az sonra kirpiklerini kırpıştırarak iri mavi gözlerini açacak.Havada bir rayiha.Aa! Saksıdaki karanfil açmış. Mor karanfil o gece yana yana açılmış, odayı kokusu ile doldurmuş.Küçük kız biraz doğrulup karanfil saksısına bakıyor. Bakıyor ve gülümsüyor. Gülünce yüzünde gamzeler.Annesi sabah kahvaltısı için patates kızartıyor. Yağa düşen patateslerin cızırtısı.Dışarıda arı, sinek, kuş sesi.Kız yavaşça iniyor yatağından ve pencereye gidiyor. Aşağıda çardak altında ablası. Saçlarını yıkamış hem güneşte kurutuyor hem tarıyor. Uzun, gür, kestane saçlar. Gün vurdukça par par yanıyor.Bir ergen kızın saçını taraması. Tararken dalgınlaşması. O dalgın yüzün derin mânası. Avlunun ardındaki meyve bahçesi tepeye doğru tırmanıyor.Ağaçların hepsi domur domur. Bademler sabredememiş galiba; pembe pembe açmışlar.Bahçenin zemini silme papatya, gelincik.Az sonra bu bahçeye iki kara gözlü kuzu atlar. Oynaya sıçraya koşuşurlar. O beş altı yaşlarındaki kopul oğlan durur mu Haydi kuzuların peşine. Düşerek, kalkarak, yuvarlanarak, yanakları kızararak çiçek tozuna ve çimen kokusuna bulanarak.Şimdi karı kalkmamış bir dağ köyünün mescidinin dibindeyiz. Cemaatın ihtiyarları güneş alan duvarın dibine dizilmiş kemiklerini ısıtıyor.Ovada, pulluğun devirdiği toprak buğulanmakta. Güneşe karşı gerinip kabarmakta. Leylek, saksağan, tarla kuşu vesaire pulluğu takip ediyor; ansızın kendini dışarıda bulan böcekleri,