Nasıl yaparsanız yapın, süreci geri döndürmeyin

Çatışma geçmişi olan bütün çözüm süreçleri sancılıdır. Zor olur ve çoğu kez eski, acılı, kanlı hatıralar kaçınılmaz olarak geri gelip sürecin üzerinde ağır bir baskı kurar. İnsani, vicdani ve duygusal çelişkiler bazen kaldırılamaz yüke dönüşür. Sadece tarihi gerçekler değil semboller de önemli hale gelir; hatta semboller bazen daha önemli olur. Birinci (açılım) ve ikinci (çözüm) sürecinde bunları tecrübe etmiştik. O girişimlerin akamete uğramasında başka sebeplerin yanında psikolojik ve sembolik faktörlerin payı büyüktü.

Yaşanan iki tecrübe aynı zamanda bugün devam etmekte olan çözüm süreci (Terörsüz Türkiye) için hem bir uyarı hem de bir fırsattır. Bazı aşamalar geçilmiş sayılabilir, bazıları da hassasiyet gerektirir. Kritik olan şu ki hassasiyet gereken noktaların ne olduğu her zaman öngörülemez. Çünkü sürece karşı olanların iletişim gücü böyle zamanlarda normalden daha fazla artabilir. Nitekim hem önceki iki tecrübemizde bunu yaşadık hem de bugün görüyoruz.

Sürecin ana hatlarından daha önemli olan hassasiyet ve duygulardır. Türklerin de Kürtlerin de kendisini iyi hissetmesi lazım ve süreç sıkı pazarlık görüntüsünden çok farklı kaygıları gideren bir yöntemi gözetmek zorundadır. Kimsenin kimseyi kandırmadığı, birbirinin hakkını gaspetmediği ve yarın yeniden yumrukların sıkılmayacağı bir uzlaşmaya gidildiği kanaati hakim olmalı.

Bunu sağlamak sanılanın aksine hiç zor değildir.

Hedef çözüm olduktan sonra; yani sonunda Kürt (veya terör) meselesini çözmekten gayrı maksat olmadıkça Türkiye bu işin üstesinden gelebilir. Zaten an itibariyle gelinen aşama da küçümsenemeyecek kadar ileridir.

Çözümün en büyüm muhalifi olan MHP tam destek veriyor. Bununla kalmayıp her aşamada devreye girerek çözüm katarının yoldan çıkmasını engelliyor.

Öcalan, şiddet döneminin kapandığını açıkladı. PKK'ya çağrı yaptı ve onlar da silahları bırakmaya başladı.

DEM Parti eski tecrübelerden de ders alarak son derece hassas cümlelerle sürece eşlik ediyor.

Başta CHP olmak üzere, muhalefetin büyük çoğunluğu da elini taşın altına koyuyor.

Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan da sözleriyle sürece sahip çıkıyor ama bu noktada bir "ama" var. Açık ki sürecin zorlukları, hassasiyeti ve önündeki engellerin aşılması için daha yüksek bir tempo ve daha kararlı bir liderlik gerekiyor. Belki önceki çözüm süreçlerinin başarısız olması, belki Başkanlık Sistemi'nin dayattığı kritik oy dengeleri yüzünden Erdoğan yeterince konsantre değil… Mesela, İmralı heyetinin Öcalan'ı ziyaretinde açıktan inisiyatif almayıp konuyu komisyona havale etmesi gibi. CHP'nin heyete temsilci vermeme kararı kadar, Erdoğan'ın bu ikircikli tavrı da tartışmalıdır. Tartışılıyor da… Oysa, ana muhalefet çözüme hazırken iktidarın bu gibi konularda ayak sürümeden ilerlemesi gerekiyor.