En yapılmaması gerekeni yapmakta ısrar

Sekiz yıldır ekonomik kriz içinde olan ve bu süre zarfında defalarca "Tamam, şimdi hallediyoruz" vaadine rağmen krizden çıkamayan bir ülke, yapmaması gereken ne varsa yapmaya devam ediyor. En başta da siyasi mühendislik üzerinden serbest seçim rekabetini önleyici işleri yapıyor. Hatta hiçbir şeye odaklanmadığı kadar buna odaklanıyor.

"Siyasi yasak" veya dava yoluyla tasfiye gibi çağdışı bir gelenek var bu ülkede. Bir yanda ülkenin devasa sorunları öte yanda bu sorunları çözme iddiası taşıyanı sistemin dışında tutmak yanlışı… İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ile arkadaşlardı hapiste. İstanbul gibi en zor yerde birkaç kez seçim kazanmış genç bir liderden söz ediyoruz. Oylarını da artırarak sandıktan peş peşe çıkması toplumun onu benimsediğinin ve daha büyük görevler için ona şansını deneme kredisi verdiğinin bir göstergesidir. Ama İmamoğlu ve kadrosuna ülke meseleleri hakkında çözümlerini paylaşmak ve elini taşın altına koymak yasak. Siyasi başarısı dramatik şekilde siyasi engeli haline geliyor…

Düşünün… Ekonomiden üretime, yargıdan eğitime, sosyal krizlerden dış politikaya kadar bütün alanlar problemli olacak ama bunlar için çözüm iddiası olanlar siyasi yasak baskısı altında tutulacak…
Eksik rekabetin olduğu bir model, herhangi bir temel meselenin çözümsüzlüğünün garantisidir. Mesela, ekonomide iyileşme bekleyemezsiniz. Nitekim, koskoca bir ülkenin en parlak ekonomi hedefinin yüzde 30 enflasyon olması da bunu gösteriyor. 20 küsür sene sonra gelip gelebildiğimiz nokta burasıdır. Çünkü toplumu seçeneksiz bıraktıktan sonra orada anlamlı hedef koyamazsınız "Ne yüzde 30 enflasyonu, ne yüksek faizi, ne asgarinin asgarisi ücreti" diye soranı susturunca başka netice alamazsınız.

Eğitimde, tarımda, üretimde veya hariciyede de alamazsınız…

Yolsuzlukla, yozlaşmayla, sosyal gerilimle ya da uyuşturucuyla, depremle mücadelede de…

Siyasi rekabet yoksa, fikirler özgürce yarışamıyorsa bütün alanlar ve hedefler sahipsiz demektir.

Türkiye'nin temel meselelerini ölçen tablolar ve istatistikler bunu açıkça söylüyor. Zaten artık olup biteni anlamak için istatistiğe de ihtiyaç yoktur.

Bir ülke aynı anda hem dünyanın en kötü hukuk sistemlerinden birine, hem en kötü ifade hürriyeti tablosuna sahipse… Birlikte yola çıktığı bütün ekonomiler başını alıp gitmişken hala yerinde sayıyorsa… Bir yandan OECD'de en kötü eğitim kalitesiyle yaşıyorsa… İhraç ürünleri Avrupa'dan en çok geri çevrilen ülkeyse… Hatta taksi şoförleri turistlerden en çok şikayet alıyorsa… Bütün bunların sıradan sebepleri olamaz. Orada işler yolunda gitmiyordur.