Coğrafyanın kader olmadığı ülke...

Yoğun, bunaltıcı ve gergin bir atmosferde yaşamanın en talihsiz yanı, oksijen seviyesi düştükçe daha azıyla yetinmektir. Hayat ve siyaset tabakası birbiriyle örtüştüğünde daha azına rıza göstererek "daha azı olmasın" temennisiyle yaşamaya alışmaktır. Türkiye'nin bugünü yani; alışıyor insan.

Daha az demokrasi, daha az hukuk, daha az şeffaflık, daha az eğitim, daha az hürriyet ve ne kadar gerekli şey varsa hepsinden daha azının hüküm sürdüğü günlerdeyiz. Bunlar az olduğunda ülkede neyin çok olduğu da malum…

Hepsinden daha elim olan ise, bütün büyük problemleri kendi kendimize bilerek isteyerek ürettiğimizdir. Mesele bizim temel problemlerimiz olduğunda ne "coğrafya kaderdir" ne de "dış güç", "karanlık odak" vesaire söz konusudur. Kendi kendimizin kaderiyiz…

İyi bir demokrasiye, sadece krizsiz, öngörülebilir bir ekonomiye sahip olamamanın ne coğrafyayla, ne fizikle-kimyayla ne de karanlık odaklarla ilgisi vardır. Sadece bizimle, kendimizi kötü yönetmekte ilgilidir. Yargıyı yozlaştırmanın veya hukuku siyasetin emrine vermenin izahı da aynıdır. Okuduğunu anlayabilen nesiller yetiştirememenin, bilimin ve dünyanın içinde bir eğitim sistemi kuramamanın, küresel ligde üniversitesi olamamanın haydi haydi izahı budur.

Kendin edersen kendin bulursun. Sonra bahaneden bahaneye koşar durursun. Bahaneler yetmez olur, vadeli çalışmaya başlarsın.

Oysa Türkiye, bugün olmadığı halde olmuş gibi propagandasını yaptığı ülke pekala olabilirdi. Bırakın yirmi yılı, on yılda bile olabilirdi. İddia ettiğimiz gibi, "büyük, güçlü, güvenilir ve geleceğe umutlu bakan bir ülke" olmak Türkiye için kolaydı. Büyük, dinamik ve genç bir nüfusu, bölgesel avantajları, Avrupa ile şöyle ya da böyle hep güçlü bir ağıyla şartlar zaten hazırdı. Üzerine biraz sistem, biraz disiplin ve biraz odaklanma yetiyordu. Yapanlar böyle yapıyordu… Çin, Güney Kore, Singapur, İspanya ve en son da Polonya mesela…. Büyük ülke, büyük ekonomi olabildiler ve geleceğe güvenli bakıyorlar. Oralarda kuş uçsa "beka" sorunu olmuyor, belediye kaçak yapıları yıkınca "milli güvenlik" problemi hiç olmuyor. O ülkelerin pasaportları saygısız muamele görmüyor veya gençleri haritadan gidecek ülke aramıyor.

Büyük ülke hamaseti yapmak başka, büyük olmak başka. Sadece vatandaşını refah ve huzur içinde yaşatan, geleceğine umutla baktıran ülke büyüktür, güçlüdür. Bunu yapamayıp atıp tutanlar ve her defasında belirsiz bir zamanda güzel günler vadedenler değil.