17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi

Büyük Marmara Depremi'nin üzerinden tam 26 yılı geçti. 17 Ağustos 1999'da Gölcük'te yaşanan 7,4 büyüklüğündeki depremde resmi rakamlara göre 17 bin 500 kişi hayatını kaybetmişti. Türkiye ne depreme ne de deprem sonrasına hazırlıklıydı. Üstelik o zaman da bir deprem ülkesi olduğumuz çok iyi biliniyordu. Çünkü başta Erzincan olmak üzere seneler içinde birçok şehrimizde büyük depremler yaşanmış ve Marmara/İstanbul dahil birçok şehirde de deprem olabileceği bilgisine -şimdi olduğu kadar kamuoyunda pek bilinmese de- sahiptik. Depremin geleceği, ölüm ve yıkımın da göz göre gelmekte olduğu biliniyordu.

17 Ağustos büyük bir yıkım, tarifsiz bir acı ve çaresizlikti.

Deprem o kadar sarsıcı ve korkutucu oldu ki o günden beri korkudan bir adım ileri gidemedik! Yerimizde saymaya ve ölümü beklemeye devam ettik. Her sarsıntıda bir kez daha yıkılıp öldük.

1999'dan beri başta Bingöl, Van ve İzmir gibi vilayetlerde birçok deprem yaşandı, bakakaldık. On binlerce ev yıkıldı, on binlerce insanımızı kaybettik, öylece durduk bekledik. En son Maraş'ta 6 Şubat 2023'te 50 bin kişiyi kaybettik. 11 vilayette büyük bir yıkım yaşandı. Büyük Marmara Depremi'nden tam çeyrek asır sonra… Depremin geleceği biliniyordu, sır değildi. Hatta bir müsamereye benzese bile prova bile yapılmıştı. Depremin vurduğu 11 ildeki binaların büyük kısmının ortalama bir sarsıntıya karşı bile dayanıksız olduğu zaten biliniyordu. Hiçbir şey yapılmadı. O kadar yapılmadı ki; 22 yıl içinde tam 11 kez imar affı çıkarıldı. Vatandaştan para gelmesi için "Dokunsan yıkılacak binaya bile af getiriyoruz" diye resmi kampanyalar yapıldı. Deprem gerçeği her defasında kendini hatırlatırken, büyük şehirlerdeki deprem sonrası toplanma merkezlerinin neredeyse tamamı yıllar içinde imara açılıp son sığınma yerlerine de AVM, konut, işyeri dikildi.

Bugün, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin birçok bölgesinde yakın ve şiddetli deprem riski vardır. Doğu Anadolu Fay Hattı, Batı Anadolu Fay Hattı ve Kuzey Anadolu Fay Hattı başta olmak üzere 3 büyük fay hattı mevcuttur. Bu fay hatlarının olduğu bölgeler de ciddi deprem riski altında kabul ediliyor.

Deprem gerçeğiyle yaşayan ülkeler -örnek, Japonya, Şili, ABD- şiddeti ne olursa olsun bütün depremleri kayıpsız atlatırken biz dünya ne kadar değişirse değişsin ölmeye, korkmaya ve çaresizce beklemeye devam ediyoruz. Yeri, sayısı, hacmi, bölgesi belli eski ve dayanıksız binaları güçlendirmiyoruz. Depremi hesaba katarak sokakları, caddeleri büyütmüyoruz. Fay hatları üzerindeki yapılaşmalara ses çıkarmıyoruz. Aklı başında, hayatının kıymetini bilen, ailesi ve çocuklarının güvenliğini önemseyen azınlık bir kesim dışında, hâlâ tabut evlerde oturmaya devam ediyoruz. Çok büyük çoğunluğumuz kentsel dönüşümden kazanacağı üç kuruş paraya bakıp depremi önemsemiyor bile. İktidarın ise oy kaygısıyla o tarafa hiç baktığı yok. Yeter ki vatandaşın canı sıkılmasın!