2004 yılında imzaladığımız Ottowa Antlaşması neticesinde Suriye sınırındaki mayınları temizledik. Evet mayın insanlık dışı bir önlemdi, olmamalıydı. Mayın döşemeyi savunamayız. Daha insancıl çözümler üretmeliydik. Neticede mayınların temizlenmesine ikna edildik ve milyonlarca göçmenin Türkiye'ye gelmesi için yol açmış olduk. O zaman mayınların kaldırılmasına itiraz edenler bunu öngörmüşlerdi. Ancak hakarete uğramaları yanlarına kar kaldı. Benzer şekilde milli duyarlılığı yüksek parti ve STK'ların yıllar önce kontrol altına alınmış olmasının, refleks veremeyecek hale getirilmesinin tesadüf olmadığı; bu durumun mayın temizlemeye benzer şekilde aynı odaklar tarafından planlandığı ortaya çıkmıştır. İhraçlar, kanunsuz kongreler, saldırılar şimdi daha anlamlı geliyor.
Emperyalist Batı'ya şirin gelen ve Türkiye'yi "göçmenistan"a çeviren ensar-muhacir sloganlı göçmen politikalarıyla geçen son on beş yıldan sonra yine emperyalist güçlerin isteklerine uygun bir Ortadoğu'yu dizayn etmelerini kolaylaştıracak, iktidarın devamını sağlayacak Kürt-Türk kardeşliği sloganlı yeni bir dönemle karşı karşıyayız.
PKK bildirisinin açıklanmadan önce MİT, Bahçeli ve bebek katilinin onayından geçmemiş olması düşünülemez. Buna rağmen bildirinin sanki Türk milleti yenilmiş, ülkesi işgal edilmiş gibi "rövanşist" bir dille kaleme alınması ise sadece Cumhur İttifakı'nın koltuk sevdasından dolayı diz çökmesiyle izah edilebilir. PKK'nın sonuç bildirisinde Lozan'a işaret edilmesi de boşuna değil elbette, hedefe cumhuriyeti, cumhuriyetin kazanımlarını ve kurmuş olduğu medeniyeti koymuşlar. Siyasal İslamcılar ile bölücü Kürtler her zaman cumhuriyet ve cumhuriyetin kurduğu medeniyetin karşıtlığında buluşmuşlardır. Bu sürpriz değil ama cumhuriyeti kuran milliyetçik fikrini benimsediğini iddia edenlerin tutumu çok büyük bir tezattır. Cumhur İttifakı'nın ortağı MHP'nin, milliyetçilerden aldığı oylar sayesinde bulunduğu parlamentoda, sandalye dağılımının verdiği avantajdan kaynaklanan gücünü sürdürmek amacıyla başladığı taviz verme süreci, sonunda işi bu noktalara getirmiştir.
Türklere soykırımcı diyen, Lozan'ın feshini isteyen, demokratikleşme paketi ve özerklik içeren bildiri, Türk milletine kasten yapılmış bir saldırıdır. Bölünme ile korkuttukları ve yoksullukla sindirdikleri Türk milletinin niteliğini değiştirmek istiyorlar. Bu açılım diye topluma dayatılan projeyle, bilahare kurulması planlanan Kürdistan'ın Türklere finanse ettirilmesi yolunun taşlarını döşüyorlar. Açılım sürecinin toplumun doğal dinamikleri üzerine inşa edilmediğini düşündüğümü ayrıca belirtmeliyim. Cumhur İttifakı tarafından işin reklam kısmı terörsüz Türkiye, barış ve Türk-Kürt kardeşliği gibi itirazın mümkün olmadığı kavramlar üzerine oturtulmuş vaziyette. Bu söylemlerle toplumun önünde bir perde oluşturulup, o perdenin arkasında Türkiye'nin niteliğini değiştirip Türk varlığını ortadan kaldırmak planının işlediği, bu bildiri ile iyice belirginleşmiştir.
Bölücü Kürtçü terör örgütünce yayınlanan ve cumhur ittifakının bileşenleri tarafından memnuniyetle karşılanan bildiride, birden fazla kez soykırımdan da bahsediliyor. Kürt isyanlarını unutturmak için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kürt halkına yönelik

67