Göçemeyenler

Deniz tatili anlayışı 1960'lı yıllardan itibaren hayatımıza girdi. Bahar ayları gelip havalar ısınmaya başlayınca deniz suyu da ısınmaya başlar ve Nisan ayından itibaren 6-7 ay boyunca Akdeniz, koylarıyla ve plajlarıyla yerli-yabancı milyonlarca turist için iyi bir tatil bölgesi haline gelir. Hele böyle kışın kendini hissettirdiği bugünlerde Akdeniz deyince gözlerimiz deniz, güneş ve kumun hasretiyle parlar. Sahillerimiz tüm dünyadan bu güzelliği yaşamaya gelen turistlerle dolar.

Ancak bugünlerde Akdeniz hiç hoş olmayan bir şekilde gündemimizde.

Bütün hayırseverler, vicdan sahipleri, Müslümanlar, hümanistler, milliyetçiler farkında mısınız günlerdir Akdeniz bizi göçmen meselesi hakkında uyandırmak ve utandırmak için kıyıya ceset atıyor. Vücudunun yarısı kaybolmuş cesetleri, çocuk cesetlerini üstümüze atıyor. Biz her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışsak da Akdeniz buna müsaade etmiyor. İçişleri Bakanı'nın yaptığı açıklamaya göre KYK yurdunda kalan bir kızımız dışındaki cesetlerin üzerlerindeki kıyafetler Suriye'de üretilen markalara ait. Bulgular geçtiğimiz ay Lübnan-Suriye arasındaki sahil bölgesinden Kıbrıs'a doğru yola çıkan, yaklaşık 90 kişi ile hareket ettikten saatler sonra bağlantının kesildiği kaybolmuş bir tekneyi gösteriyor. Akdeniz'de göçmen ölümü ne ilk ne de son ama alışmamamız ve müsaade etmememiz gereken bir olay.

Bizim göç tecrübemiz, kültürümüz ve göçle ilgili acı hatıralarımız var. Çok şükür bütün bunların farkında olan bir toplumda yaşıyoruz. Belki de bu yüzden Türkiye'de yabancı düşmanlığı yok, gelişmiyor. Eğer olsaydı bunun üzerinden ve karşıtlığından siyaset yapmak isteyenler toplumda ciddi bir kutuplaşma yaratabilirlerdi. Tüm gayretlere rağmen bu millet büyük bir feraset gösteriyor ve o tuzağa düşmüyor. Göçün sorunlarını, acılarını en iyi biz biliriz. Toplumumuzun hiç de azımsanmayacak bir kesimi bir zamanlar göçmendi. Yahut dünyanın bin bir türlü hâli olduğunu; herkesin bir gün göçmen olabileceği bilgisi kültürel kodlarımıza kazınmış vaziyette... Gayet iyi anladığımız göçmenlerden beklentimiz ise oldukça basit. Onlardan sadece geldikleri ülkenin kültürüne ve kanunlarına saygı duymalarını istiyoruz.

Hem göç verip hem de göç alan bir toplum olarak bu konuda en iyi en geçerli ve kabul edilebilir politikalar geliştirmemiz beklenir; ama öyle olmuyor. Maalesef bu işten çıkar veya para kazanan ciddi bir ağ mevcut.

Göç bir ülkeyi iki yönden birine doğru evirir. Yoğun göç alan bir ülkede ya göçmen karşıtı politikalar gelişir ve ülke göçmenlere karşı sertleşir. Ya da göçmenleri kabul ve çok kültürlülük gelişir. Her göçün kendine has gelişim süreci vardır. Örneğin Afganistan'dan Pakistan'a olan göçle, doğu ülkelerinden Norveç'e olan göç aynı şekilde değerlendirilemez ve aynı etkilere sahip değildir. Göç uzmanları yerleşik nüfusa oranla sorun olabilecek göçmen oranlarından bahsediyorlar, din ve dil gibi faktörler de cabası.

Bir yerde göç varsa, görünür şekilde uyuşturucu ticareti, organ ticareti, kaçakçılık ve görülmeyen, bilinmeyen yasa dışı pek çok faaliyet vardır.