Geçmişi konuşmak

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür (İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır). Tanzimat dönemi şairi Muallim Naci bu özdeyişinde doğru söylemiş ama sanki biraz eksik söylemiş.

Çünkü insan hafızası anılarını sadece unutmuyor, birçok sebepten ötürü insanlar anılarını değiştiriyor, ekleme dahi yapıyor. İstemsiz unutmaların çeşitli izahları var ama insanoğlunun bilerek-isteyerek taammüden unuttuğu da oluyor.

Toplumun tamamını ilgilendiren ya da belli bir kesimi ilgilendiren, bir aile veya bir arkadaş topluluğunda beraber yaşanmış olayları o topluluğun üyeleri ile bir araya gelince kaçınılmaz olarak o günü ve o olayı geçmiş zaman kipleriyle konuşmaya başlarız. Büyük depremde neredeydin Beşiktaş-Eskişehir maçındaki ikinci golü kim atmıştı, pası kim vermişti Ali'nin düğününde takı takmış mıydın Lisede gittiğimiz piknikte ne yemiştik Ortak anılarımız bizi biz yapan şeylerdendir. Hele de aradan zaman geçtiyse ve konu da siyasi bir konuysa geçen zamanın uzunluğuna, anlatıcının kişiliğine, dinleyicilerin kim olduğuna, iddiacılığına, zekâsına, sosyal kabul edilebilirlik ölçüsüne, yaşlılığına, kullandığı ilaçlara, alkol alışkanlığına hatta o gün uykusunu iyi alıp almadığına göre anlatı değişir. İnandırıcılığını artırmak için ayrıntılara girildiği de olur. Bir sonraki anlatımda anılara yeni ayrıntılar girer bazıları çıkar anı ufak ufak kayar ve heyhat anılar bir türlü yerinde durmaz. Maalesef elimizde sihirli değnek yok. Aynı anı tekrar yaşayamayacağız.

Birçok çalışma gösteriyor ki, hiçbirimiz hiçbir olayı dün gibi hatırlamıyoruz. O olayla ilgili dinlediklerimiz, okuduklarımız, izlediklerimiz o anıyı sürekli değiştiriyor. Bununla ilgili bir çalışmada görüyoruz ki Amerika'da İkiz Kuleler'e yapılan saldırılardan bir hafta sonra, on bir ay sonra ve otuz altı ay sonra alınan ifadeler farklılık göstermiştir. Bu kişiler yalan söylemediler. Belleğimiz gelişim ve değişim gösterdiği için böyle oluyor. Olayı tekrar tekrar anlatmak başkalarından aynı olayı dinlemek anımızı fotoğraf çekip albümde saklamak gibi olmuyor, yaşanmışlıklarımız yüzünden anımıza her eriştiğimizde anılarımız birazcık daha bozuluyor ve buna "anı ironisi" deniyor. Beynimizin neyi ne kadar ve ne şekilde depolanacağına nasıl karar verdiğini, hafızanın nasıl çalıştığını, nerede nasıl depolandığını nasıl geri çağrıldığını, nasıl bozulduğu ya da bozulmadığını tam olarak bilmiyoruz.

Psikoterapi, hipnoz ya da diğer telkin yöntemleriyle sahte veya çarpıtılmış anılardan bahsetmiyorum. Nöroloji bu konularda çalışıyor bunlar ayrı konular. Fakat bir de halüsinasyonlar var şizofreni, psikozlar, depresyon, psikonevrozlar ve eksitasyon gibi ruh hastalıklarında ve parkinson, bunama, menenjit ve beyin tümörleri gibi beynin yıkımı ve hastalıklarında görülüyor. Zaten bunlara gerek bile kalmıyor. Bir futbol müsabakasında bile video kayıtlarına rağmen olayın içindeki futbolcuların, hakemlerin, teknik adamların, seyircilerin anlaşamadığı pozisyonlar oluyor. Çünkü her kattan manzara farklıdır ve gerçeği eğip bükmek insanın doğasında var. Ayrıca unutmamalıyız ki insan kendini de kandırır.