Trafikte ilerlerken emniyet şeridinden hızla geçen o araç aslında toplumun huzurunun üstünden de geçmiş oluyor. Bu basit bir örnek. Peki böyle bir durumda kendinizi eşit vatandaş olarak hissediyor musunuz
Eşitlik fikri antik çağlardan beri tartışılagelir. Bizde ise bu tartışma imparatorluktan cumhuriyete geçişte yoğunlaşmıştır. Doğu toplumlarında kast, tarikat, aşiret düzenleri, gelenekler ve devletin otoriterliği eşitlik beklentisini çok sınırlamıştır. Feodal düzenlerde ve otoriter rejimlerde eşitlik beklenmez, talep de edilmez. Doğuda eşitlik ancak dini ve ahlaki düzeyde tartışılır siyasette eşitlik tartışmaları sınırlıdır. Tanrı karşısında eşitliğin gündelik hayatımızda bir etkisi yoktur; dolayısı ile meselemiz "Devlet karşısında eşit miyiz" sorusudur.
Anayasamızın 10. maddesi bize bu eşitlik şansını vermiş: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir."* diyor. Devletin karşısındaki eşitliğimiz Anayasamızda tanımlandığı gibi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde temel insan hakkı olarak da belirlenmiştir. Cumhuriyetle birlikte modern, hukuki ve evrensel bir eşitlilik fikri oluştu ama toplumsal dönüşüm hukuki düzenlemeleri yakalayamadığı için hayatımızda hala tartışmalı bir ilke olarak yer alıyor. Biz toplum olarak eşitlik ve özgürlük anlayışı ve beklentilerinde Doğu ile Batı medeniyetleri arasında sarkaç gibi sallanıyorken gelişmiş ülkelerde eşitlik konusunun yasa önünde eşitlikten daha geniş bir perspektifte ele alındığını görüyoruz.
Eşitlik ilkesini genellikle kadın-erkek eşitliği, dini özgürlükler (başörtüsü, Alevilik) ve Kürt sorunu gibi etnik eşitlik üzerinden tartışa geliyoruz. Eşitsizliklerin kimliklerimiz üstünden yapıldığını düşündüğümüz için bir türlü eşitlik tartışmalarında "siyasi düşünce" eşitsizliklerine gelemiyoruz. Hâlbuki Türkiye'de farklı iktidar dönemlerinde yandaşların korunması ve muhaliflerin cezalandırılması, siyasi düşünce eşitsizliğinin tipik uygulamaları olarak görülmektedir. Bu da normal olarak kabullenilmiş gibidir ama siyasi düşünce eşitliği bozulursa eşit yurttaşlık ilkesi bozulur, fırsat eşitsizliği doğar, bu durum dolaylı olarak siyasi baskı yaratır. Yani başınıza gelenlerin Kürt olmakla ilgisi yoktur. Muhalif Türk'le Kürt eşitsizliğe maruz kalma konusunda eşittir.
Tüm bu saydıklarım siyasi düşünce nedeniyle ayrımcılık kapsamında ele alınmalıdır. Bu yöntemlerle imtiyazlı zümreler ve sınıflar ortaya çıkarılmaktadır. Zamanla her dönemin kendine has bir eşitsizlik örneği ortaya çıkıyor. Kadrolaşmak ve ekonomik çıkar sağlamak için 10. Madde'yi çiğneyen iktidarlara aslında alışkınız. Bu dönemin karakteristik özelliği ise, suç işleme özgürlüğüne sahip görünen bir kesimin (mafya ve sokak çeteleri) ortaya çıkmasıdır. İşte son dönemde, bilinen eşitsizliklerin yanında sosyal medyada ya da sokakta işlenen suçlarda iktidara yakın olanın soruşturulmaması durumuyla karşı karşıyayız. Suç olmayan ifadeleri yüzünden gece yarısı evinden alınan muhalifler varken, en ağır hakaret, tehdit ve küfürleri edenler hakkında işlem yapılmıyor. Toplumu sindiren iktidar yandaşları artık başkentin sokaklarında birbirlerine ateş edip darp ediyorlar. Polis ise bu durumlarda sadece olayların basına yansımaması için önlem alıyor gibi görünüyor. Bu sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi eşitsizliğin tipik bir örneğidir. Günümüzde suçlular ruhsatlı silahları ve çakarlı arabalarıyla fink atıyorlar.
Eşit ve imtiyazsız toplum talebimiz ve onu bize sağlayacak olan devlet politikaları yine bizim seçtiğimiz siyasetçilerin atadığı idarecileri aracılığıyla gerçekleşir ya da gerçekleşmez. Anayasanın değiştirilmesinin gündemde olduğu bugünlerde sorunun anayasada değil uygulamada olduğunun en güzel örneği 10. Madde ve uygulanmasıdır.