Can Kerkük

Türkiye'nin gündemi o kadar yoğun ve çetrefilli ki her gün bir başka ülkede olsa hükûmet düşürecek bir skandal patlıyor üç günde unutturuluyor. Önceliklerimiz ve hassasiyetlerimiz törpüleniyor. Bebeklerimiz öldürülürken ekonomiden bahsedemiyoruz, gencecik teğmenlerin geleceği karartılırken mülakat mağdurları gündeme gelemiyor. Bizi bunlarla uğraştırırken yolsuzluklar çevre felaketleri üstümüze gelirken bir yandan Anayasal haklarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Orada bir savunma kurmaya kalkarken Tayyip Erdoğan'ı dördüncü kez seçtirme yollarının taşlarını döşüyorlar. Bu kadar operasyona maruz kalan başka bir millet yoktur. Çökmüş ekonomi ve dış politikaya rağmen bir istifaya, bir görevden almaya ihtiyaç duyulmamasının sebebini tahmin ediyorum. Hükûmetin en başarılı çalışan kurumu İletişim Başkanlığı sayesinde sistem ayakta kalıyor. Aklıselimin hâkim olduğu başka bir yerde bu kadar göçmen olamaz. İnsanlar canlı canlı enkaz altında bırakılamaz. Gençlik uyuşturucu batağına itilemez. İliç, Kazdağları ve Milas'ta gerçekleşen çevre felaketleri bu kadar sineye çekilemez. Bir şey yaptılar bize, çok derin bir uykudayız.

Gündem baskısı sadece Türkiye'nin meselesi değil. Türk milliyetçileri de gündem problemi yaşıyor. İç siyasette milliyetçilerin gündemi hep günlük siyasete endeksli gidiyor. Milliyetçi yapılar çok parçalı olmasına rağmen gündemleri her salı öyle sarsılıyor ki, milliyetçiler bir sonraki salıya kadar bile kendine gelemiyor. Bebek katilinin Meclis'te konuşturulmak istendiği bir ortamda milliyetçilerin gündeminde kayyumlar mı konuşulur Cinayetin olduğu yerde hırsızları konuşamıyoruz, savruluyoruz. Nerede kaldı Kerkük, Kırım, Kaşgar'ı konuşalım.

Şöyle bir durup hasar kontrolü yapmak ve kendimize gelmek zorundayız. Sonunda öyle bir hâle geldik ki Türk dünyası, dış Türkler ve onların meseleleri çok bilinçli bir şekilde gündemimizden uzaklaştırıldı. "Neden bölünüp duruyorsunuz" sorusunun cevabı kısmen buradadır. Milliyetçilerin Alparslan Türkeş'in ölümünden sonra Türk dünyasından kasıtlı olarak uzaklaştırılmasının yeni arayışlar doğurduğu ve bölünmelere sebep olduğu yadsınamaz.

Türk milliyetçiliğinin kavranması sorunlu meselelerinden biri de doğrudan Türk ismidir. Bu zorluk Türk isimlendirmesinin hem etnik hem millet ismi olmasından kaynaklanmaktadır. Kavranması bir diğer sorunlu alanı ise "sınır aşan milliyetçilik" anlayışının varlığıdır. Yeni nesillere Milliyetçiliği vatandaşlık bağından öteye taşıyıp Misak-ı Millî sınırlarından başlatma konusunu anlatmayı başardık diyelim.

Sibirya'ya kadar uzanan ve aramızda binlerce kilometre mesafe olan Türklerle olan bağımızı anlatmak ve hiçbir sınırımız olmamasına rağmen Çin'le olan meselemizi anlatabilmek başlı başına bir sorun olarak karşımızda duruyor.

Ülkemizde yaşanan hukuksuzluklar ortadayken nasıl Kerkük'teki yerel hükûmetin hukuksuzluklarından bahsederek burada kamuoyu oluşturacağız Kerkük vilayetinin demografik yapısı Osmanlı yönetiminden çıktıktan sonra önce İngilizler tarafından değiştirilmeye başlanmış; Irak krallığı, vilayetin sınırlarını değiştirerek 250 bin olan nüfusu 390 bine çıkarmıştır ancak bu müdahaleler şehir merkezindeki Türk çoğunluğunu değiştirememiştir. Saddam Hüseyin döneminde de Araplaştırılmaya çalışılan Kerkük, 2003'te Saddam Hüseyin devrildikten sonra ABD desteğinde Kürtleştirme politikalarına maruz bırakılmış; yine sınırları ve demografisi değiştirilmiştir.